Mezheb değişikliği iktidaya (uymaya) engel değildir. Hanefî mezhebinde olan birisi Şafiî mezhebindeki bir kimsenin arkasında namaz kılabilir. Yeter ki imam olan zat, namazın şartlarına ve rükünlerine riayet etsin. Şöyle ki: mezheplerin ihtilafı teferruata bakmaktadır. Ama esasta birdirler. Bu itibarla farklı mezhepten olanlar birbirlerinin arkasında namaz kılabilirler.
Bu hususta en güzeli, her Müslüman’ın kendi mezhebinde bulunan bir imama uymasıdır. Bu olmayınca, diğer bir mezhebde bulunup da namazın farzlarına riayet eden herhangi bir imama uyulması, yalnız başına namaz kılmaktan daha faziletlidir. Fakat burada hassas bir nokta vardır. Eğer başka mezhepten birinin imamlığında namaz kılan kimse kendi mezhebine göre namazı bozacak bir şeyin böyle bir imamda bulunduğunu görüp bilirse, ona uyması sahih olmaz.
Mesela bir Hanefî’nin, burnundan kan aktığı halde abdestini yenilemeden imamlığa geçen bir Şafiîye uyarak namaz kılması geçerli olmaz. Zira Şafiî mezhebine göre kan akması belli bir miktara ulaşmayınca abdesti bozmaz. Ama Hanefî mezhebine göre ise az da olsa çok da olsa kan akması abdesti bozar. Bu itibarla değişik mezhepteki insanların olduğu bir yerde imamlık yapacak kimselerin diğer mezheplerin ihtilaflı noktalarına da riayet etmeleri gerekir.
Malikî ve Hanbelî olanlara göre, namazın sıhhati için şart olan şeylerde yalnız imamın mezhebine itibar olunur, uyanın (muktedinin) mezhebine bakılmaz.
İmam olan zat, cemaate nefret verecek şeylerden sakınmalıdır. Bir imamın kıraati veya tesbihleri cemaati usandıracak derecede uzatması uygun değildir. Burada sünnetin en az olan derecesi ile yetinmelidir. Çünkü bu uzatma cemaate usanç verir, bu ise mekruhtur. Cemaatle kılınacak bir namazın sevabı ziyadedir. Bu sevabtan başkalarını mahrum bırakmaya sebebiyet vermek uygun olmaz. Cemaatin uzatmaya razı olmaları halinde kerahet olmaz.
Bununla beraber cemaatin rüku ve secde tesbihlerini ve teşehhüdü sünnet üzere tamamlamalarına meydan vermeyecek bir şekilde imamın acele etmesi de mekruhtur. Cemaatin yetişmesi için, imamın rüküu uzatması da mekruhtur.
İmamın kendisine kolay gelen ayet ve sûreleri okuması vacibdir. Henüz kuvvetlice ezberlememiş olduğu ayetleri okumamalı, cemaatin yardımcı olmasına meydan bırakmamalıdır. Şöyle ki: İmam bir ayette yanılır ve hatırlayamazsa bakılır: Eğer sünnet mikdarı veya namazın caiz olacağı kadar okumuş ise, hemen rükua gitmelidir, yanıldığı yeri düzeltmeyi cemaatten beklememelidir. Bu mikdar okumamış ise, başka bir ayete geçmelidir.
İmam ile imama uyanın yerleri hükmen bir olmalıdır. Aralarında yüksek boylu bir duvar olup imamın görülmesini veya sesinin işitilmesini engelliyorsa bu durumda o imama uymak sahih olmaz.
Yine, imam ile imama uyan arasında veya imama uyan birisi ile öndeki saf arasında uzaklık bulunsa bakılır: Eğer namaz mescid dışında kılınıyorsa ve aradaki mesafe bir saf bağlanacak mikdardan az ise, imama uymak sahih olur. Fakat mesafe bundan daha çok ise uymak sahih olmaz. Ama namaz mescid içinde kılınmakta ise, aradaki uzaklık ne olursa olsun imama uymaya engel olmaz. Bununla beraber bazı alimlere göre, Beytül-makdis gibi pek geniş olan mescidlerde, saflar arasında bağlantı olmaksızın mescidin en uzak bir yerinde durup imama uyulması caiz değildir.
Yine, camide veya başka bir yerde imam ile imama uyan bir kimse arasında kayık geçecek büyüklükle bir ırmak veya araba yürüyecek genişlikle saflardan boş bir yol bulunsa, imama uymaya engel olur.
Cemaate kavuşmak için koşa koşa yürümek mekruhtur, saygıya aykırıdır. Bu gibi davranışlardan daima sakınmalıdır.
Cemaatin birçok kişiden ibaret olması şart değildir. Bir kişi ile de cemaatin fazileti elde edilir. İmama uyan kişinin veya mümeyyiz bir çocuk olması yeterlidir. Bunun için evde ailece cemaatle kılınan namaz da, yalnız başına kılınan namazdan kat kat faziletlidir. Mescidlerde ve camilerde cemaatle kılınan namazların fazileti daha çoktur.
Namazda imama uyan bir kişi ise, imamın sağında durur, iki ve daha çok kimseler olunca, imamın arkasında dururlar. Cemaatin imamdan ilerde durması ise caiz değildir. Bu hususta secde yeri değil, ayakların yeri esas alınır. Cemaatin topuklarının imamın ayak topuklarından ilerde olmaması yeterlidir.
İmama uyan kimse, imama uymayı niyet etmeli ve kıldıkları farz namaz aynı olmalıdır. Bunun için bir kimse imama uymayı niyet etmeksizin ona uysa veya kendisi öğle namazını kılmak istediği halde imam ikindi namazını kıldırmakta olsa, imama uyması caiz olmaz.
İmamın sesi kafi gelmezse, cemaatten biri tarafından iftitah ve intikal tekbirleri yüksek sesle alınır ve rükûdan kalkarken de “Rabbena ve lekel-hamd” denilir, yüksek sesle yine selâm verilir. Bu bir tebliğ, bir bildirimdir. Ancak tekbirler alınırken iftitah ve intikal tekbirleri olarak alınmalıdır, yalnız bildirme için alınmamalıdır. Eğer ilk tekbir ile namaza başlamaya niyet edilmez ise, bunu alan namaza başlamış olmaz. Diğerleri de tesbih, tahmid ve intikal tekbirleri olarak alınmazsa, sevabdan mahrum olmayı gerektirir. İmamın sesi yettiği takdirde bu tebliğe gerek kalmayacağından, bu durumda bu tebliğ işi mekruh olur. Buna müezzin olanlar dikkat etmelidirler.
İmamın namazı bitirirken birinci selâmı ikinci selâmdan daha yüksek sesle söylemesi bir sünnettir. Çünkü yüksek sesle söylenmesi cemaate bir bildiridir. Bu bildiriye ihtiyaç ise, daha çok birinci selâmda görülür.
İmam selâm verince, imama uyan kimse de teşehhüdü bitirmiş ise selâm verir. Salat-Selâm ve duayı bitirmek için selâm vermeyi geciktirmez. Teşehhüdü bitirmeden selâm vermesi de caizdir.
İmam namazdan sonra iki tarafa selâm verirken “Aleyküm” sözü ile Hafaza meleklerini ve bütün cemaati kasdeder. Cemaatten her biri de sağ tarafa selâm verirken o taraftaki meleklerle cemaati ve imam eğer o tarafta veya kendi hizasında ise imamı da kasdeder. Sol tarafa selâm verirken de o taraftaki meleklerle cemaatı ve imam o tarafta ise imamı kasdederek onlara selâm vermiş olur. Yalnız başına namaz kılanlar da bu selâm ile yalnız Hafaza meleklerini kasdederler.
Cemaat selâmdan sonra: “Allahümme entesselâmü ve minkesselâm, tebarekte ya zelcelâli vel-ikram” cümlesi okununcaya kadar yerlerinde dururlar. Sonra yerlerinden kalkıp sünneti veya duayı başka uygun bir yerde tamamlarlar. Farzdan sonra saffı bozmaları müstahabtır. Bunu yapmakla sonradan gelenler namazın tamamlanmış olduğunu anlarlar.
İmam selâm verince bakılır: Eğer namaz tamamlanmışsa, imam serbesttir. Dilerse sağ tarafına, dilerse sol tarafına döner. Böylece kıbleyi sağ veya sol tarafına alır ve öylece oturur. Dilerse çıkıp işine gidebilir. Eğer karşısında namaz kılan yoksa, dilediği takdirde cemaate doğru döner.
Namaz kılanın yüzüne karşı dönüp durmaz; çünkü namaz kılanın yüzüne karşı oturmak mekruhtur. Fakat namaz bitmiş olmayıp, kılınacak sünnet bulunursa, imam “Allahümme entesselâmü ve minkesselâm” denilinceye kadar yerinde durur, sonra kalkar ve sağa, sola, ileriye veya geriye çekilerek o sünnet namazı kılar. Eğer kendisi başka bir şeyle uğraşmayacaksa, bu sünneti gidip evinde kılabilir. Çünkü sünnetlerin evde kılınması daha faziletlidir. Ancak cemaatin imam hakkında kötü bir zan besleyecekleri düşüncesi varsa, imamın sünnetleri eve gitmeden kılmalıdır.
Yalnız başına namaz kılanlara gelince, bunlar farz namazları kıldıkları yerde durabilirler ve sünnetleri de orada kılabilirler. Bununla beraber nafile namazları başka bir tarafa çekilip kılmaları daha güzeldir.
Cemaat, kıyam, rükû, secde gibi yapılması gerekli rükünlerde, Sübhaneke ile Tesbihat ve Tahiyyat gibi dua ve zikirlerde imama uyarak bunları yaparlar. Fakat sözle yerine getirilmesi gereken kıraat rüknünde imama uymaz, imamın aşikare okuduğu Kur’anı dinler ve susar.
Bu İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf’a göredir. Bu iki büyük imama göre, açıktan okunan namazlarda cemaatin okuması tahrimen mekruh(harama yakın) olduğu gibi, gizli okunan namazlarda da cemaatin okuması mekruhtur. İmam cemaate öncülük etmektedir. Bunun için imamın okuması, cemaatin de okuması demektir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyrulmuştur:
“İmamın kıraati ( imamın okuyuşu) imama uyan kimsenin de kıraatidir.” Fakat İmam Muhammed, gizlice kıraat yapılan namazlarda cemaatin da kıraat yapmasını caiz görmüştür.
İmam Şafîî’ye göre, gizlice Kur’an okunan namazlarda imama uyan kimse, Fatiha’dan başka ayetler de okur. Açıktan kıraat yapılan namazlarda ise, eğer rekâtı kaçırmayacaksa, yalnız Fatihayı gizlice okur.
İmam Malik’e göre, gizlice Kur’an okunan namazlarda imama uyan da gizlice okur; böyle yapması güzel bulunmuştur. (Müstahsen) İmam Ahmed b. Hanbel’e göre ise, gizlice okunan namazlarda muktedi de gizlice okur. Bundan başka imamın namazlarda aşikare okuyuşunu cemaatten herhangi biri işitemiyorsa bu kimsenin okuması gereklidir. Fakat işitirse, okuması caiz olmaz, imamı dinlemesi gerekir.
İmam namaza başlamak için tekbir alırken ellerini yukarı kaldırmasa, Sübhaneke’yi okumasa, rükû ve secde tekbirlerini almasa ve bunlardaki tesbihleri söylemese, “Semiallahu limen hamideh” demeyi, tahiyyatı ve selâmı terk etse veya teşrik tekbirini getirmese, cemaat bunları yapar. Bu dokuz şeyde cemaat, imama uymaz.
İmam kunut duasını, bayram tekbirlerini, birinci oturuşu, tilavet secdesini, sehiv secdesini terk etmiş olursa, cemaat da terk eder. İmam bir secde fazla yapsa veya bayram tekbirlerini ashabı kiramdan rivayet edilen mikdardan daha fazla yapsa veya cenaze namazında dörtten fazla tekbir getirse veya yanılarak beşinci rekâta kalksa, cemaat bu işlerde imama uymaz. İmam beşinci rekâta kalktığı zaman bakılır: Eğer imam dördüncü rekâttan sonra oturuş (ka’de) yapmışsa, cemaat oturarak bekler, imam hemen dönüp teşehhüdü iade etmeksizin selâm verirse, cemaat da onunla beraber selâm verir. Fakat imam kalktığı beşinci rekât için secdeye varırsa, cemaat kendi başına selâm verip namazdan çıkar. Eğer imam dördüncü rekâtın arkasından oturuş (ka’de) yapmamış ise, cemaat yine bekler. Eğer imam hemen kıyamdan ka’deye dönüp ondan sonra selâm verirse, cemaat da onunla beraber selâm verir. Fakat imam beşinci rekâtı secde ile bağlarsa, hepsinin namazı bozulmuş olur. Bu durumda cemaatin yalnız başına teşehhüdü yapıp selâm vermesi fayda vermez.
Vitir namazında, cemaat daha kunut duasını bitirmeden imam rükua varsa, cemaat da varır. Ancak kunut duasından henüz hiç bir şey okumamış olsalar, imam ile rükûda bulunmayı kaçırmayacak şekilde bir mikdar okurlar.
İmam (vitirde) kunut duasını unutup rükûa gittiği halde, cemaat ona uymasa ve imam başını kaldırıp kunut duasını okuduktan sonra tekrar rükûa giderken cemaat da ona uymuş olsa bu durumda cemaatin namazı bozulur.
Cemaatle kılınan namazlarda safların düzgün olmasına, aralarında açıklık bulunmamasına dikkat edilir. İmam olan zat da buna dikkat edip cemaati uyarır.
Cemaatten birinin saf arkasında yalnız başına durup imama uyması mekruhtur. Ancak saflar arasında duracak bir yer bulamazsa, o zaman mekruh olmaz.
İmamı rükû halinde iken bulan kimse, imama uymak için ilk saflara gittiği takdirde rekâtı kaçıracağından korkarsa, son safa geçerek imama uyar, saflardan birine katılmaksızın tek başına yalnızca bir yerde durup imama uymaz; rekât kaçırılacak olsa bile…
Namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur. Ancak önünde bir perde, ağaç, direk benzeri bir engel bulunursa mekruh olmaz. Bu kerahiyet, kırlarda, büyük mescidlerde namaz kılanın secde edeceği yerden geçmek halindedir. Çünkü böyle büyük ve açık yerlerde namaz kılanın önünden hiç geçilmemesinde güçlük vardır. Evlerde ve küçük mescidlerde ise, namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur.
İmamın karşısında bulunan sütre (duvar gibi bir engel), cemaat için de yeterlidir.
Yüksek veya aşağı bir yerde namaz kılanın önünden geçildiği takdirde bakılır: Eğer geçen kimse ile namaz kılanın bazı azaları arasında bir hizaya gelme ve karşılaşma olursa, geçen kimse günah işlemiş olur; değilse olmaz. Bununla beraber hiç bir zaman namaz bozulmaz.
İmam abdestsiz olarak namaz kıldırdığını, cemaat dağıldıktan sonra anlamış olursa, mümkün olduğu kadar bunu cemaate duyurması gerekir. Bir diğer görüşe göre de, cemaate bildirmek gerekmez.
Bir özür bulunmadıkça cemaate devam etmelidir. Devam edilmemesini mubah kılacak özürler, teyemmümü mubah kılacak derecede olan hastalıklardır. Felce uğramak, yürüyemeyecek kadar yaşlı olmak, kör olmak, haksız yere saldırıya uğramaktan korkmak, şiddetli yağmur ve çamur bulunmak, soğuk ve karanlık hali olmak, hizmet etmeye mecbur olduğu ve ayrıldığı zaman zarar göreceği bir hasta bulunmak, yolculuğa çıkma hazırlığı ile uğraşmak gibi sebeblerdir.
Cemaate devam etmek istediği halde, haklı bir özürden dolayı muntazam bir şekilde devamdan mahrum kalan kimse de, niyetine göre cemaat sevabına kavuşur.
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası