Lügatte, ‘yeşilliklerle ve ağaçlarla örtülü yer/bahçe’ anlamına gelen Cennet, dini terminolojide, ‘sürpriz nimetlerle donatılmış olan ve mü’minlerin içinde ebedi olarak kalacakları ahiret yurduna verilen isimdir.
Cennet ve oradaki hayat sonsuzdur. Bu hayatın sonsuz olması insanlara asla bıkkınlık vermeyecektir. Çünkü cennet sürprizler diyarıdır. Bu hayata mazhar olanlar -bir kısım hikmetlere binaen dünya hayatlarında kin, nefret ve usanç gibi, fıtratlarına konulan- negatif duygulardan soyutlanacaklardır.
Kur’an, insanın bu dünyada bir kısım hikmetler için fıtratına konulan bu duygularından ahirette arındırılacağını bildirir. Mesela, dünyada kalbe sirayet eden ğıllın (kin duygusunun) kalpten sökülüp atılacağı hususu, bir ayette şöyle ifade edilir:
“(Cennet’te) onların altlarından ırmaklar akarken kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız.” (A’raf suresi, 7/43.)
Bu itibarla onlar her anı, mutluluk ve neşe içinde yaşayacaklardır. Cennet’i pek çok özelliğiyle dikkatlerimize arz eden Kur’an ayetlerinin tasvirleri yanında[1]Bkz. Al-i İmran suresi, 3/133; Kehf suresi, 18/21; Yasin suresi, 36/56; Saffat suresi, 37/47; İnsan suresi, 76/13; Muhammed suresi, 47/15; Vakıa suresi, 56/28-29; Nebe suresi, 78/32; Mutaffifin … Okumaya devam et Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Cennet’le ilgili şu beyanı da, ona inananları oldukça heyecanlandıran bir müjdedir:
“Allah buyuruyor ki: Salih kullarım için ben, Cennet’te hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve insan tasavvurlarını aşkın şeyler hazırladım.” (Buhari, tefsir 32; Müslim, cennet 1.)
Tek kelime ile ifade edecek olursak, Cennet ‘sürprizler’ diyarıdır ve Allah’ın kullarına olan sınırsız rahmet ve lütfunun bir tecellisidir. Bu itibarla, hiçbir kulun kendi ameliyle orayı hak etmesi mümkün değildir. Yani insanın yapmış olduğu ameller asla Cennet’in elde edilmesine yetmez.
Dahası, bir insanın ibadetleri -gelecekte kendisine verilecek olan Cennet bir tarafa- Allah’ın önceden kendisine vermiş olduğu nimetlerin binde birini bile karşılayamaz. Nitekim bu hususa bir hadis-i şerifte şöyle dikkat çekilmektedir:
“Resulullah Efendimiz (aleyhissalatu vesselam)’ … Şu muhakkak ki, hiçbir kimseyi kendi ameli Cennet’e girdiremez.’ buyurunca, sahabiler, ‘Seni de mi kendi amelin girdiremez ya Resulallah?’ dediler. Bunun üzerine Resiilullah, ‘Allah’ın (kullarını) kucaklayan/kuşatan rahmet ve mağfireti olmazsa beni de (kendi amellerim oraya götüremez)” buyurdu. (Buhari, Rikak 18; Müslim, Münafikûn 71-76.)
Rü’yetullah Nimeti
Cennette bulunanların nail olacağı en büyük mutluluk ve nimet ise, Allah’ın kendisini kullarına göstermesidir. Allah (c.c.) bu durumu bizzat kendisi bize haber verir:
“Yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlayacaktır, Rab’lerine bakacaklardır.” (Kıyame suresi, 75/22-23)
Bu ayetin anlamının bu şekilde anlaşılması gereğini teyit eden sahih bir rivayette ise, şöyle buyrulur:
“Muhakkak ki siz şu Ay’ı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de göreceksiniz, ve görürken de izdiham yaşamayıp, birbirinize de zarar vermiş olmayacaksınız.” (Buhari, Mevakıf 16; Müslim, İman 81.)
Yukarıdaki hadis-i şerifte Allah’ın mü’minler tarafından ‘Ay’ın görülmesi gibi’ görüleceği belirtiliyor. Esasında bu ifade, Allah’ın görülmesi hususunda belirebilecek bir şüpheyi kesin bir cevapla ortadan kaldırmak içindir; yani Allah’ın mutlaka görüleceğini vurgulayan bir ifadedir, yoksa insanların, Allah’ın Zat-ı Uliihiyetini olduğu gibi görecekleri/idrak edecekleri anlamına gelmez.
Böyle düşünmeye “Gözler O’nu idrak edemez, O gözleri idrak eder.” (En’ am suresi, 6/103.) ayeti de izin vermez. Zira yaratılan, Yaratanını hiçbir zaman olduğu gibi ihata edemez. Şu halde -keyfiyeti bizce meçhul olan bir şekilde- Cennet’teki her bir mü’min, dünyada imanını, marifetullahını inkişaf ettirdiği ölçüde/oranda Allah’ı görecektir. Buna göre, herhangi bir mü’minle, peygamberlerin Allah’ı görmeleri farklı bir şekilde olacaktır.
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası
Rü’yetullah ile ilgili bkz.
A’râf sûresi’nin 143. âyetindeki taleb-i rü’yette Hz. Musa, Allah’ın Zât’ını mı görmek istemiştir?
Dipnotlar
⇡1 | Bkz. Al-i İmran suresi, 3/133; Kehf suresi, 18/21; Yasin suresi, 36/56; Saffat suresi, 37/47; İnsan suresi, 76/13; Muhammed suresi, 47/15; Vakıa suresi, 56/28-29; Nebe suresi, 78/32; Mutaffifin suresi, 83/25. |
---|