Çocuğun yuvadaki ilk devreleri için belli bir yaş bahis mevzuu olmasa bile, (talim ve terbiye) devresi dediğimiz bu ikinci dönemde, behemehâl çocuğun belirli bir yaşa gelmesi zaruridir. Aksine, çok erken yaşlarda, ona bir şeyler vermeye kalkmak ve hele hiçbir şey anlayamadığı mevzuları ezberletmeye çalışmak, onu bir papağan yapmaktan başka bir şeye yaramaz.
Ne var ki onun, o basit anlayışıyla çevresini tecessüsten elde ettiği şeylere ışık tutma, ad koymak, yani konuşma ve davranışlarımızdan sezebildiği müphemleri aydınlatmak ve onun bütün intibalarına tercüman olmak; Allah, Peygamber demek ve dedirtmek de, katiyen ihmal edilmemelidir.
Terbiyecilerce mecburi öğrenme devresi olarak yedi yaş dolayları kabul edilir. Çocuk yedi yaşına girince, o güne kadar görüp duyduğu, hissedip kavradığı şeylerin ötesinde, kendisine bir kısım emir ve teklifler götürülür. On yaşına girince de, biraz daha ciddîyetle işin üzerinde durulur. Ve hatta ihtiyaca göre, tedip bile edilebilir. Bunun böyle olması umumî ve objektiftir. Vâkıa bu sınırlar içinde mütâlaa etmemize imkân olmayan müstesna kabiliyetler de az değildir. Onların içinde, yedi yaşında kitapları ezberleyenler; on beş yaşında içtihat edenler; yirmi yaşında çağ-açıp, çağ kapayanlar; büyük cihangirler ve hattâ kâşifler ve kânun vâzıları da çıkmıştır ki, talim ve terbiye için mecburi yaş sınırı kabul ettiğimiz, yedi-on yaşlarını onlara tatbik etmemize imkân yoktur. Herhalde, onlar, daha önceden keşfedilerek, umûmî istidatlarına göre, değişik yol ve metotlarla ele alınmaları uygun olur.
Bir de bu arada, (buluğ- çağı) dediğimiz teklif devresi vardır ki, o da umumiyet itibariyle on beş yaşı olarak kabul edilmiştir. Bu devre çocuğun mükellefiyet ve sorumluluk devresidir. Bu devrede vaatler ve tehditler; mükafat ve ceza tatbikleri başlar ki, bununla o güne kadar çocuğa verilen şeylerin, onun ruhunda değişik yön ve “yöntemlerle”yeniden sağlamlaştırılması ve silinmez hale getirilmesi temin edilmiş olur.
Kaynak: Sızıntı, Ekim 1981, Sayı 33.