İçindekiler
İman esasları arasında yer alan kader inancı, birçok ayet ve hadislerde vurgulanmış ve Cenab-ı Hakk’ın kayıtsız ve sınırsız ilim, irade ve kudret sıfatlarına iman etmenin kaçınılmaz bir gereği olarak İslam dininin önemli bir rüknü haline gelmiştir. İslam’da her şeyin kaderde yazılı olması, yapılan duaların kişinin kaderine bir etkisinin olup olmayacağı hakkında birtakım soruları akla getirmektedir. Bu çelişkili gibi görünen durumu anlamak için kader ve dua ilişkisini daha yakından incelemek gerekir.
Neden dua etmeliyiz?
Öncelikle ifade etmek gerekir ki Kur’an-ı Kerim’de kader ve dua hakkında birçok ayeti kerime bulunmaktadır. “Neden dua etmeliyiz?” sorusuna Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetlere bakıldığında kolaylıkla cevap bulabiliriz. Ayrıca dua etmenin Allah katında çok değerli bir ibadet olduğunu ve Allah Teâlâ’nın bizleri dua etmeye yönlendirdiğini de açıkça anlarız. Bu konudaki bazı ayetler şunlardır:
“Rabbinize için için yalvararak, başka nazarlardan uzak, gizlice dua edin. Gerçekten O, haddi aşanları hiç sevmez.” (el-A’râf 7/55)
“Sabah ve akşam Rabbini, içinden yalvararak, ürpererek ve yüksek olmayan, kendin işitebileceğin bir sesle zikret, gafillerden olma!” (el-A’râf 7/205)
“Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir.” (el-Mü’min 40/60)
“De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki? Ama siz, ey inkârcılar! Size bildirdiklerimi yalan saydınız, artık bu günahtan yakanızı kurtaramayacaksınız.” (el-Furkân 25/77)
Yapılan duaların kabul olunacağına dair Bakara suresinde yer alan ayeti kerimede ise Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Kullarım Ben’i senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da dâvetime icabet ve Bana hakkıyla inanıp tasdik etsinler ki doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler.” (el-Bakara 2/186)
Bir diğer ayette ise Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Hem iman edip makbul ve güzel işler yapanların dualarına karşılık verir, hatta lütuf ve ihsanından onların ödüllerini artırır. Kâfirlere ise şiddetli bir azap vardır.” (Şûrâ 42/26)
Zikredilen ayetler bir araya geldiğinde, Müslümanların hayatlarında dua ibadetine önem vererek, içtenlikle, gizlice ve sabah-akşam Allah’a yönelmeleri, dünya hayatının cazibesine kapılmamaları ve samimiyetle Cenabı Hakka dua etmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. Öte yandan Kur’an-ı Kerim ayetlerinin yanında dua etmenin önemi ve gerekliliği hakkında Efendimiz’den rivayet edilen pek çok hadisi şerif de bulunmaktadır. Hz. Peygamber Efendimiz (sas) “Dua ibadetin özüdür” (Tirmizî, Da’avât, 1) buyurarak dua etmenin hem bir ibadet olduğunu vurgulamış hem de ibadetler arasındaki önemine dikkat çekmiştir.
İnsanın yaptığı duanın kabul edilmesi durumunda, ezelde yazılı olan kaderine müdahale edileceği meselesini, ilm-i ilâhî ve meşîet-i ilâhî açısından değerlendirmek yerinde olacaktır.
İlm-i İlâhî Açısından Dua
İlm-i ilâhî kısaca Allah’ın sınırsız bilgisi ve hikmetini ifade eder. Bu kavram, kader açısından değerlendirildiğinde Allah’ın geçmişi, şu anı ve geleceği kapsayan, her şeyi bilen bir ilim sahibi olduğunu net bir şekilde ortaya koyar. Evet Allah (cc), her şeyi bilir. Bildiğini tayin ve takdir eder. Bir kısım meseleler de vardır ki, bu meselelerde Allah (cc) atâda bulunur. Hakkımızda hükümler verir. Kur’ân-ı Kerim’de bizi mükellef kıldığı emir ve yasakları bu açıdan değerlendirebiliriz. Hatta nefsimize hoş gelmeyen birçok hüküm ve tayinlerde Allah Teâlâ bizim için bir takım fayda ve maslahatlar vazetmiştir. Fakat biz bütün bunlardan habersizizdir.
Bu bağlamda diyebiliriz ki Cenâb-ı Hakk’ın ilmini her zaman hikmetler ve maslahatlar takip eder. Allah (cc) hikmet ve maslahata göre iş yapma mecburiyetinde değildir. Ancak, O’nun ilmi nasıl her şeyi kuşatmışsa hikmeti de, aynı şekilde her şeyi kuşatmıştır. O hem Alîm’dir, hem de Hakîm’dir. Bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Allah (cc) hem Zâhir hem de Bâtın olması hasebiyle, hâdiselerin İlm-i İlâhî’de hem mülk hem de melekût cihetini bilmektedir. Ve kader de O’nun bu ilminin sırlı bir ünvanı demektir. Bu keyfiyetiyle de kader Levh-i Mahfuz hakikatinin bir başka adıdır.[1]Detaylı bilgi için bkz: Gülen, Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader, “İlm-i İlâhî açısından kaza ve kader” Bu bağlamda, kaderin tanımı yapılırken de ilm-i ilâhî’ye dikkat çekilmiş ve şu şekilde tanımlanmıştır:
“Kader, sonsuz ilme sahip, geçmiş, hal ve geleceği bir nokta gibi görüp, bilen ve esasen kendisi için geçmiş, hal ve gelecek diye bir şey mevzubahis olmayan Yüce Yaratıcı’nın, mikro alemden makro aleme, ondan normo alem olan insana kadar bütün kainatı ilmi vücutlarıyla planlayıp programlaması ve bunları ilmi plandan alıp irade ve kudretiyle varlık aleminde gösterime koyacağı süreç de dahil olmak üzere olup bitecek her şeyi daha olmadan evvel keyfiyeti bizce meçhul bir ‘Kitap’ta takdir ve tespit etmesidir.”[2]Detaylı bilgi için bkz.: Bir İman Esası Olarak Kader Mevzuunu İzah Eder Misiniz?
Kısaca ifade edecek olursak kader, “Allah’ın bütün nesne ve olayları ezelî ilmiyle bilip belirlemesi”; kazâ ise “Allah’ın nesne ve olaylara ilişkin ezelî planını gerçekleştirmesi” şeklinde tanımlanır.[3]bkz.: DİA, kader md.
Öte yandan Allah Teâlâ yeryüzünde her şeyi bir sebep sonuç ilişkisi içerisinde var etmiştir. İnsan fiillerini de bu açıdan düşünmek mümkündür. Dua da bir sebep olarak ilahi kanunlara uygun bir şekilde meydana gelmektedir. Yani insan dua eder ve Allah duasına mukabil olarak istediğini vermeye muktedirdir. Nitekim ayeti kerimede
“Eğer Allah sana bir sıkıntı, bir zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başka giderecek yoktur. Şayet sana hayır dilerse, o durumda O’nun bu lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, lütfunu ihsanını kullarından dilediğine eriştirir. O, öyle gafur, öyle rahîmdir! (affı, merhamet ve ihsanı boldur).” (Yûnus, 10/107)
buyurarak tüm sebep ve sonuçların Allah tarafından yaratıldığı açıkça ifade edilmiştir. Bu sebeple diyebiliriz ki dua kaderin bir parçasıdır. Ayrıca Allah Resulü de duaların belaları defettiğini vurgulamıştır. (Tirmizî, Kader, 6; Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, 5/184-185) Fakat unutulmamalıdır ki dua ilm-i ilâhî’de olmayan bir şey değildir. Yani ezelde belirlenmiş olan şeyler yine duanın etkisiyle gerçekleşir. Allah, kullarının yapacakları duaları ezelî bilgisiyle bilir ve kaderlerini buna göre şekillendirir. Dolayısıyla dua, diğer sebepler gibi bir etkendir. Başka bir deyişle, dua sonucunda meydana gelen değişiklik, Allah’ın takdir ettiği bir sebep-sonuç ilişkisi içinde hayır veya şer olarak ortaya çıkar. Bu bağlamada Efendimiz “Kaderi ancak dua geri çevirir. Ömrü ancak iyilikler arttırır. Kişi ancak işlediği günah sebebiyle rızıktan mahrum kalır.” (bk. İbn Mace, Mukaddime, 10/90) buyurarak duanın bir sebep olduğuna vurguda bulunmuştur.
Sadaka vermenin belaları defedeceğini, akraba ilişkilerini sürdürmenin ömrü uzatacağını belirten hadisler (Tirmizî, Kader, 6; Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, 5/184-185), yine dua ile meydana gelecektir. Allah, ezelî ilmiyle kulun yapacağı duayı bildiği için kaderini ona göre şekillendirmektedir. Bu durumda dahi Allah’ın ezelî ilminde bir değişiklik olmaz.
Buradan da anlıyoruz ki kendi irademizle duaya sarıldığımızda Allah Teâlâ sebep olarak ilm-i ilâhî’de takdir buyurduğu sonucu bize lütfedebilir ve arzuladığımız şeylere ulaşma imkânı verebilir. Ayrıca insan, kendi kaderini tam olarak bilemez. Bu nedenle, insanın görevi, Allah’ın verdiği akıl, irade ve imkanlarla en iyi şekilde görevini yapma çabası içinde olmaktır.
Meşîet-i ilâhî Açısından Dua
Meşîet-i ilâhî, Allah’ın dilemesi anlamına gelir ve Kur’ân’da en çok geçen ifadelerdendir. Meşîet, Cenâb-ı Hakk’ın dilemesi bakımından kader mevzuu ile alâkalıdır. Bu alâka sebebiyle de kaderin ayrı bir buudunu meydana getirmektedir.
Eşya ve hâdiselerin zuhur ve vukuunda meşîet-i ilâhî esastır. İnsan kat’iyen inanmalıdır ki, Allah dilemedikten sonra hiç kimse hiçbir şey yapma güç ve kuvvetine malik değildir. Allah dilemedikçe bizler yerden bir çöp kaldırmaya dahi muktedir olamayız. Eşya ve hadiselerin ledünniyatına vakıf olan ve kendi iç âlemini dinlemesini bilen bir insan bu gerçeğe, hem de aksine zerre kadar ihtimal vermeyecek şekilde inanır, inanmalıdır da.
“Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz” (İnsan, 76/30) dileseniz de O istemezse, sizin gayretleriniz bir şey ifade etmez. O dilemedikçe, her türlü sa’y ve gayret boşunadır. Ne var ki, O çok defa âdet-i sübhanisiyle esbap ve sizin iradelerinizi birer dua kabul edip lütufta bulunabilir. İşte meşîet-i ilâhînin eşya ve hâdiselere taalluku her şeyle bu kadar iç içedir.[4]Gülen, Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader, “Ayetlerde meşîet-i ilâhî”
Öte yandan Peygamber Efendimiz’in (sas) en çok okuduğu duaların arasında “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım Kalbimi dininde sabit kıl!” (Tirmizî, Kader, 7) duası gelmektedir ki Hz. Ümmü Seleme Validemiz, Allah Resûlü’ne, bu duayı niçin bu kadar çok okuduğunu sorduğunda aldığı cevap “Kalb Allah’ın iki parmağı arasındadır. Nasıl isterse onu o tarafa çevirir.” (Müslim, Kader, 17) beyanı olmuştur. Zaten Cenâb-ı Hak da bizzat bizlere böyle bir duayı talim etmekte ve şöyle dememizi istemektedir:
“Rabbimiz, bizi doğru yola erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın.” (Âl-i İmrân, 3/8)
Esasen, bütün dualar Cenâb-ı Hakk’ın meşietini isbat eder. Yani biz daha işin başında dualarımızla, Cenâb-ı Hakk’ın, istediklerimizi vermeye muktedir olduğunu kabul ettiğimiz gibi, talebimizi de eğer dilerse vereceğini kabul etmiş oluyoruz. Böylece yapılan her dua, Cenâb-ı Hakk’ın meşietini itiraf mânâsına gelmektedir ki, kaderin bir buudu da işte bu meşiettir.[5]Gülen, Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader, “Hadisi şeriflerde meşîet-i İlâhî”
Özetle dua, kişide kadere rızanın imandaki kemal noktası olduğunu iliklerine kadar hissettirebilecek güce sahip bir iksirdir. Yani insan dua ile kaderin bir buudu olan meşîet-i ilâhî’nin varlığını itiraf ve zikretmenin yanında yine insanın dua vasıtasıyla hayatının en zor ve çetin dönemlerinde kaderin karşısına çıkardığı bela ve musibetlerin ardındaki hikmeti kavrama gücüne ve tüm bu zorlukları rıza ile karşılayabilmesine olanak sağlar.
Dipnotlar