ÖZET: Vacibiyle nafilesiyle itikâf, vakit namazlarının ve Cuma namazlarının kılındığı cami/mescit veya bu hükümde olan yerlerde yapılır. Buna imkân olmayan ülke ve beldelerde, mescit fonksiyonu gören, yine beş vakit namazın, en azından bir kısmının, Cuma namazlarının kılındığı dernek, lokal ve kültür merkezleri gibi yerlerde de yapılabilir.
**
İtikaf, ister vacip olsun ister nâfile (sünnet-müstehab) olsun cami/mescit veya bu hükümde olan bir yerde yapılır.
وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
“İbrâhim ile İsmâil’e de: “Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Evimi tertemiz bulundurun!” diye emretmiştik.” (Bakara, 2/125)
وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ
“Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada eşlerinize yaklaşmayın.” (Bakara, 2/187)
Hem Kur’an-ı Kerim’deki ayet-i kerimelerde itikafın mescitlerle irtibatlandırılması ve itikaf yapanların “mescitlerde itikaf yapanlar” şeklinde vasfedilmesi hem de Allah Resûlü’nün (gerek Ramazan ayındaki itikafları gerekse bir örnekte Ramazan ayında yapmayınca/yapamayınca Şevval ayında yaptığı itikafta) pratik uygulamasının hep mescitte olması, mescidin itikafın şartı olduğunu göstermektedir. Sahabenin de onlardan sonraki nesillerin de uygulaması hep bu yönde olmuştur. Bu nedenle itikafın ancak mescitte yapılabileceği üzerinde –mescidin keyfiyeti ile ilgili farklı yaklaşımlar olması mahfuz– alimler ittifak etmişlerdir.
İtikafın mescitte yapılma şartı hem vacip olan hem de nâfile (sünnet-i müekkede, müstehab) olan itikaflar için söz konusudur. Zira ilgili ayet-i kerimedeki (Bakara, 2/187) lafzın umum/genel ifadesi, vacip ve nâfile olan her iki itikaf türüne de şamil olduğu gibi[1]Kasânî, Bedâyi, 5/17 Allah Resûlü’nün itikafları da bunu göstermektedir. Allah Resûlü (sallahu aleyhi ve sellem) itikafta iken tabii/zaruri insani ihtiyaçları dışında mescitten ayrılmıyordu. Evi mescide bitişik olmasına rağmen bunu yapıyor, ihtiyaç hissettiğinde başını mescitten dışarı çıkarıp Hz. Aişe validemizin O’nun başını yıkaması örneğinde (Buhârî, İtikâf, 4) görüldüğü üzere bu meselede oldukça titizlik gösteriyordu.
Buna göre, bir yerde itikaf yapılabilmesi için oranın mescit olarak isimlendirilebilecek vasıfları taşıması, insanların orayı mescit olarak görmeleri/değerlendirmeleri gerektiği anlaşılıyor. Bunun için ulema, itikaf yeri olabilecek mescit için beş vakit namazın kılındığı yer, belli bir imam ve müezzini olup beş vakit namazın cemaatle kılındığı yer, ezanın okunduğu kametin getirildiği yer, beş vakit namaz kılınmasa da mescit olarak bilinen yer, Cuma namazlarının kılındığı Cuma mescitleri şeklinde bir çerçeve çizmeye çalışmışlardır. Fıkıh ekollerinin hepsi mescidi şart olarak görmüşlerdir. Hanefilerde tercih edilen görüşte itikaf yeri için beş vakit namazın kılındığı mescit olması esas alınmıştır.[2]Bilmen, Büyük İslam İlmihali, 332 Bu nedenle, beş vakit namazın kılınmadığı yerlerde, –buna bayram ve cenaze namazlarının kılındığı namazgahlar dahil– itikafa girilmeyeceği ifade edilmiştir.[3]Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, 708 Bu şart hem vacip hem de nâfile (sünnet-müstehab) itikaflar için geçerlidir.[4]Kasânî, Bedâyi, 5/16
İtikafın sahih olarak gerçekleştiği yerin, mescit veya mescit hükmünde bir yer olması gerektiğinden, genel olarak insanların “burası mescittir” dedikleri/diyebildikleri, mescit fonksiyonunu fiili olarak gören bir yer olması şarttır. Başka bir ifade ile itikafın yapılabildiği mescit –bir güvenlik endişesi/tehdidi vb. bir mazeret olması müstesna– belli bir kişi/aile/gruba has kılınmaksızın umuma açık olup insanların beş vakit namaz kıldıkları/kılabildikleri yerler olması veya en azından düzenli bir şekilde Cuma namazlarının kılındığı bir yer olması gerekir. Bu şekilde olmayan yerlerde indi mülahazalardan hareketle “ben burayı mescit olarak görüyorum/değerlendiriyorum” denilerek itikafa girilmesi her ne kadar yapılan şey Allah’a kurbet maksadıyla inzivaya çekilme olarak çok değerli bir şey olsa da buna şer’î açıdan itikaf demek mümkün olmaz.
İşin bir diğer boyutu bugün dünyanın pek çok ülkesinde yaşayan Müslümanlar, yaşadıkları kimi ülke/bölgelerde beş vakit namazın kılındığı/kılınabildiği büyük cami/mescitlere sahip değildirler. Bu tür cami/mescitlerin olduğu yerler de ya itikaf için birkaç gün kalınacak durumda değildir ya da yaşanılan ülkenin yasal şartları buna elverişli değildir. Dahası pek çok yerde Müslümanlar, namazlarını (vakit namazları, teravih, Cuma ve Bayram namazları) çeşitli lokallerde, kültür merkezlerinde, dini eğitim verilen kurs yerlerinde, eğitim/etüt merkezlerinde veya iş yeri mescitleri, bina/site mescitlerinde kılıyorlar. Bu durumda şu soru akla gelmektedir: Bu tür yerler, itikafın yapılabileceği mescitler statüsünü haiz midir? Diğer bir ifade ile bazı iş yeri veya lokallerde mescit olarak ayrılan odalar/salonlar veya çok amaçlı kullanılmakla birlikte ibadete/itikaf yapmaya elverişli dernekler/etüt merkezleri, kültür merkezleri vb. yerlerde itikaf yapılabilir mi?
Bu noktada şöyle bir ölçüden hareket edilebilir: İtikâf mekânının şartı olarak; bir güvenlik endişesi/tehdidi vb. bir mazeret olması müstesna belli bir kişi, aile veya gruba has kılınmaksızın umuma açık olup insanların beş vakit namaz kıldıkları ya da kılabildikleri yerler olması veya en azından düzenli bir şekilde Cuma namazlarının kılındığı bir yer olması ölçü alınabilir. Diğer bir ifade ile dernek, kültür merkezleri, bina/sitelerde bazı yerler (salonlar/katlar) umuma açık bir şekilde mescit olarak belirlenmiş/ayrılmış, beş vakit namazın (her vakit kılınmasa da) kılınmasına engel bir durumun olmadığı ve Cuma namazlarının devamlı kılındığı yerler ise buralarda itikaf yapılabileceği söylenebilir. Bu durumda bu gibi yerlerin kimisini hakikaten kimisini hükmen mescit olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak ne beş vakit namazın en azından bir kısmının kılınabildiği ne de Cuma namazının kılındığı/kılınabildiği –hakikaten veya hükmen mescit fonksiyonunu yerine getirmeyen– mekanlarda itikaf yapılamaz. Yukarıda ifade edildiği üzere buralarda Allah kurbet amacıyla kalıp evrad ü ezkârla meşgul olmak kıymetli olsa da buna şer’î açıdan itikaf demek pek mümkün değildir.
Önemli bir diğer nokta da şudur ki –şayet adanmış vacip itikaf değilse– 9-10 günün hepsinin itikafta geçirilmesi şart değildir. İmkânı olanlar Ramazan ayının 20’sinden sonra bütün günleri veya –kadir gecesini idrak etmek amacıyla– tek sayılı günleri itikafta geçirirler. Bunun yanısıra bulunduğu/yaşadığı bölgede itikaf yeri olan cami/mescitler veya bu hükümde olan yerler yoksa kişi geceleri kalamasa da sadece gündüzleri veya yarım gün, birkaç saat itikafa girebilir. Nafile itikaflarda itikafın asgari bir sınırı yoktur; bu nedenle itikaf niyetiyle mescitte geçirilen her bir zaman dilimi kendi başına eda edilmiş bir itikaf olarak gerçekleşir. Böylece Ramazan’ın son üçte birlik diliminin tamamını ideal bir şekilde itikafta geçiremeyen kimseler, bu şekilde bu ibadetten nasiplerini alırlar.
Kadınların itikafı ise, cami/mescitlerde veya bu hükümde olan yerlerde olabileceği gibi (Hanefilere göre) kendi evlerinde itikaf için ayırdıkları bir yerde/odada da olabilir. Hanefiler dışındaki diğer fıkıh ekolleri ise ilgili nasların genel ifadelerinden hareketle kadının da ancak mescitte itikaf yapabileceğini, evde itikaf yapmasının uygun olmadığını söylemişlerdir. Hanefiler, nasıl ki kadının evinde ayırdığı/namaz kılma yeri olarak belirlediği yerde namaz kılması daha faziletli ve ona cemaat sevabı kazandırıyor ise itikafının da evinde böyle bir yerde olması daha faziletlidir, şeklinde değerlendirmişlerdir. (Kudûrî, Şerhu Muhtasari’l-Kerhî, 2/397; Kasânî, Bedâyi, 5/18) Böyle bir itikafa girecek kadın eşinden müsaade alır; evindeki itikaf yerine girer, ibadet ü taatiyle meşgul olur, zaruri insani ihtiyaçları dışında buradan çıkmaz, yeme içmesini, uyumasını burada yapar. Ramazan’ın son 10 günü, buna imkânı yoksa birkaç günü veya günün belli saatlerini bu şekilde itikafta geçirebilir. Ona bu noktada kolaylık sağlayan, evin işlerini bu süreçte üzerine alan eşi-çocukları vd. de böyle bir ibadette ona yardımcı oldukları için mükafat alacaklardır.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: İtikaf, mescit veya mescit hükmündeki yerlerde yapılır. İmkân elverdikçe hem beş vakit namazın hem de Cuma namazının kılındığı yerlerde itikafa girilmelidir. Böyle bir imkân yoksa mescit hükmünde değerlendirilebilecek lokal, kültür merkezleri, dernek mescitleri, bina/site mescitlerinde de -şayet buralarda en azından bazı vakit namazları kılınıyor veya en azından düzenli Cuma namazları kılınıyor ise- itikaf yapılabilir.
**
Dipnotlar