İtikâf, bir yerde durmak, beklemek, kendini hapsetmek demektir. Dinimizde itikâf deyince, Ramazan’ın son on gününde, bir mescide kapanıp ibadet, zikir ve tefekkürle meşgul olmak akla gelir. Mescidin ‘cemaatle namaz kılınan bir mescit’ olması şarttır.[1] Hidaye, 1/185. Zira Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “İtikâf ancak, cemaatle namaz kılınan mescidde olur” buyurmuştur.[2] Darekutni, 2/201.
İtikâfın, vacip, sünnet-i müekkede ve müstehap türleri vardır. Sözü verilen itikâf vaciptir. Bir kimse, mescitte beş gün itikâf yapacağım diye söz verse, bu sözünü yerine getirmesi vaciptir. Gündüzlerinde oruç tutmak şarttır. Efendimiz aleyhi ekmelü’t tehâyâ, “Oruçsuz itikâf olmaz” buyurmuştur.[3] Darekutni, 2/199–200, Bedâî, 3/6.
Vacip i’tikâfın en azı bir gündür. Hazreti Ömer radıyallahu anh, Mescid-i Haram’da bir gece itikâfa girmeye söz vermiş, Peygamberimiz de sözünü yerine getirmesini tavsiye etmişti. (Buhari, itikâf 16.)
Akıllı, Müslüman olmak ve hayız, nifas ve cünüplük gibi hallerden temiz bulunmak, bu ve diğer itikâfların şartlarındandır. Cuma namazına çıkma, tuvalet ihtiyacını giderme, abdest alma gibi mecburi ve insani hallerin dışında dışarı çıkmak, bu itikâfı bozar. Ayrıca, gusül gerektiğinde de dışarı çıkılabilir. Kadınların mescidde itikâfa girmeleri mekruhtur. Onlar için en güzel yer kendi evlerindeki mescid gibi kullandıkları, devamlı namaz kıldıkları odadır, o odada girmeleri gerekir. Mescidde itikâfa girenlerin şartları onlar için de geçerlidir.
Sünnet-i müekkede olan itikâf ise, Ramazan’ın son on günü girilen itikâftır. Müstehap itikâfa gelince o, vacip ve sünnet olanların dışındaki itikâftır. Belli bir süresi ve vakti yoktur. Hatta mescide giren biri, itikâf niyetiyle orada bir müddet kalsa, çıkıncaya kadar itikâfta sayılır. Oruçlu bulunmak şart değildir.
Bizim burada daha çok üzerinde duracağımız itikâf, sünnet-i müekkede olan Ramazan’ın son on gününde girilen itikâftır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, oruç farz kılındıktan sonra ahirete irtihaline kadar bu sünneti hiç terk etmemiştir. Hazreti Aişe validemiz radıyallahu anhâ şöyle der:
“Ramazan’ın son on günü geldiğinde, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, itikâfa girerdi. Vefat edinceye kadar buna devam etti. Vefat ettikten sonra da hanımları devam ettiler.” (Buhari, itikâf 1.)
Sünnet itikâf Ramazan’da gerçekleştiğinden dolayı zaten gündüzleri oruçla geçirilir. Ancak, hasta ve oruç tutamayacak kadar zayıf olanlar oruçsuz da itikâfa girebilirler. Bu itikâfta da niyet etmek şarttır. Kalben niyet yeterlidir.
Bu itikâfın ön önemli özelliklerinden biri “kifaye” olmasıdır.[4] İbni Abidin, 4/384 Terc; V.Zuhayli, 3/223-Terc. Yani, bir beldede birkaç insanın yapmasıyla diğer Müslümanların üzerinden sorumluluk kalkar. Dolayısıyla, bir beldede hiç kimse itikâfa girmiyorsa bütün Müslümanlar sorumlu oluyor demektir. Birkaç kişi itikâf yapıyorsa, bunun sevabından o beldedeki diğer Müslümanların da yararlanacağı Allah’ın sonsuz rahmetinden ümit edilir.
Belki pek çok Müslüman, bu itikâfı baştan sona eda edemeyebilir. Ancak, geceleri veya gündüzün belli bir kısmını itikâf niyetiyle camilerde geçirmek, hatta teravihe giderken itikâf niyetiyle gitmek de bize, bu büyük ibadetin sevabını kazandıracaktır ümidindeyiz.
İtikâfın gayesi
İtikâftan maksat, Allah’ın rahmet ve mağfiret kapısına dayanarak O’ndan merhamet ve bağışlanma dilenmektir. On gün boyunca, bütün meşgalelerini bırakıp, dünya işlerini Allah’a teslim edip O’nun kapısında kah el pençe divan durarak, kâh rükû vaziyetinde, kâh başını secdeye koyarak, dualarla, zikirlerle, Kur’an tilaveti ve tefekkürle, işlemiş olduğu günahların ağırlığını atmak ve yeni bir hayata sıçramak istemektir. Elini, dilini, gözünü, kulağını dünyevi meşguliyetlerden uzak tuttuğu gibi, hayalini de dünyevi hırs ve cazibelerden azade kılarak, bütün âzâ, duygu ve düşünceleriyle kendini Allah’a vermektir.
Büyük Hadis âlimlerinden İmam Zührî şöyle der:
“İtikâfı terk edenler şaşıyorum. Allah Resulü, bazı adetlerini ara sıra terk ettiğini biliyorum ama O sallallahu aleyhi ve sellem, itikâfı hiç terk etmedi.”[5] Bedaî, 3/5.
Allah dostu Atâ el Horasanî’nin dediği gibi, itikâf, insanın kendini Allah’ın önüne atıp, “beni affetmedikçe buradan ayrılmayacağım ya Rabbî” demektir.
İtikâf, bir antrenman gibidir. gelecek bir sene için bir antrenman.. İbadetlere daha bir keyfiyet kazandırma, teslimiyet içinde bir kulluk sergileme, iman ve İslam esasları hakkında tam bir itminana ulaşma, uhrevi âlemlere yelken açma adına girilmiş bir dolum yeridir. Kadir gecesini avlamak için kaçırılmaz bir fırsattır itikâf. O gece ki, seksen yıllık ömrün semeresini kazandırır insana.
İtikâf, kalbin ve ruhun derecelerine çıkma mevsiminin zirve iklimidir. Üç ayların başından beri, Kur’an’ın manevi atmosferine bürünen, Ramazan’la daha bir Rabbanîleşen ve uhrevi alemlere ehil hale gelen mü’mini, alıp semaların ötesine çıkarmanın “hususî konulmuş” zamanıdır itikaf..
Büyük bir ganimetle karşı karşıyayız. Allah, hakkıyla değerlendirmeyi nasib etsin. Dualarınızda, yeryüzünde hizmet eden hakikat erlerini, topyekûn Müslümanları ve mazlum, mağdur ve hakikate muhtaç bütün masumları da unutmamanız dileğiyle.
Geceleriniz Kadir, gelenleriniz Hızır olsun..
İçimizdeki Derinliklere Yolculuk: İtikâf
Dipnotlar