Bu soruya cevap verebilmek için önce kader anlayışının ve inancının çok iyi şekilde belirlenmesi gerekir. Yoksa yanlış telâkkiler, yanlış değerlendirmeler içinde bocalar dururuz.
Kader, Cenâb-ı Hakk’ın ilminin bir ünvanıdır. Kudretinin ya da iradesinin değil. Allah meşietiyle bir işin olmasını veya olmamasını diler, sonra kudretiyle de onu gerçekleştirir. Başka bir tabirle ezelî ilmiyle planladığı şeylere kudretiyle hâricî vücud verir. İlme gelince o, bir şeyin hariçte vücudunu yani o şeyin olması veya olmamasını gerektirmez, mecburi kılmaz. Onun haricî vücudunu gerektiren husus, insanın dilemesi ve buna bağlı olarak da Allah’ın yaratmasıdır. Ayrıca ilim malûma tâbidir. Yani bir şey nasıl, ne şekilde ve ne zaman olacaksa, Allah onu o şekliyle bilmektedir. Yoksa Allah’ın ezelî ilmiyle onu bilmesinden dolayı oluyor demek değildir. Bu açıdan da başta “kader, Cenâb-ı Hakk’ın ilminin bir ünvanıdır” demiştik.
Böyle bir yaklaşım, “insan iradesinin hesaba katılmadığı hiçbir takdir yoktur” mânâsına da gelir. Aksi halde cebrîliğe girilmiş olurdu ki, o zaman, dünyanın yaratılması da, cennet ve cehennemin var edilmesi de abesiyete inkılâb eder. Cebrî kader, kâinatta iradesi olmayan varlıklar için geçerlidir. Güneş, ay, toprak, yıldız, taş vs.; iradesi olan cin ve insanlar için ise iradî kader hakimdir.
Buna göre, Cenâb-ı Hakk, bir insanın iradesini hangi yöne sarfedeceğini ezeli ilmiyle bildiği için, ona göre programlamakta, mevsimi gelince de kul iradesini öyle yönlendirdiğinden Allah da irade edilen şeyi yaratmaktadır. Bunlardan birincisine kader, ikincisine de kaza diyoruz. Eğer Cenâb-ı Hakk “atâ-yı İlâhî”si ile kader planında takdir buyurduğu şeyi bozmaz ve değiştirmez ise, o şey aynıyla hayata geçer.. ve kul müsbet şeylerle sevap, menfî hususlarla da günah kazanır.
Şimdi bu kısa ve öz bilgilerden sonra soruya dönecek olursak; diyelim ki bir insan iradesiyle, isteyerek sigara ya da içki içti. Bunun neticesi olarak da kansere yakalandı. Şimdi hata kaderde mi, yoksa neticesi tıp ilminin verdiği verilere göre % 97-98 kanser olan zararlı bir müskiratı iradesiyle içen insanda mı? Elbette insanda. Bu açıdan sağlığa zararlı yiyecek ve içecekleri kullanmaktan dengeli beslenmeye, abur-cubur her şeyi yemekten perhize dikkat etmeye varıncaya kadar herkes, iradesini kullanarak sağlığına zarar verecek şeylerden kaçınma mecburiyetindedir. Koruyucu hekimlik şartlarına riayetsizliğin cezası olarak hastalanan insanın kadere taş atması, “kaderim böyleymiş” demesinin İslâmî naslar açısından izah edilir bir yönü yoktur.
Ayrıca o insan, dünyada elem, ızdırap çekmesi, acılar içinde kıvranması ve daha sonra sıhhatine kavuşma yolunda milyonlar, milyarlar harcayarak hastahane hastahane koşmasının yanında, âhirette kevnî kanunlara riayet etmemenin hesabını Allah’a verebilir. Bu konuda dindar olanla olmayan, Allah’a imanı, itminanı tam olanla yarım olan arasında fark yoktur. Zira “şeriat-ı fıtriye” kuralları, kim olursa olsun herkes için geçerlidir. Onun kurallarını anlayıp yaşayanlar iyiliklere, anlamayan ve yaşamayanlar da ettiklerine maruz kalırlar.
Hasılı soruda bahsedildiği şekliyle bir kader anlayışı İslâm’ın temel öğretilerine zıt bir anlayıştır…
Kaynak: Prizma II, “Kadere Dair Yanlış Telâkki ve Değerlendirmeler”