Kişisel gelişim ve insan kaynakları; insanın verimliliğini ve performansını artırmaya yönelik arayışları ve çözüm yollarını, hedef müşteri grubuna ulaştıran hizmet sektörüdür. İnsan kaynakları ve kişisel gelişimin doldurduğu boşluklardan biri, resmi eğitimin eksiklerini hizmet içi ve dışı eğitimlerle tamamlayarak, piyasanın istediği başarılı ve sağlıklı insan tipini oluşturmak, sayısını artırmaktır. Bir diğeri, dünyevileşmiş bir toplumda, dinin sosyal hayata yaptığı ahlâkî değer katkısını, dinî terminolojiyi kullanmadan ve sekülerlikten (dünyevî olandan) vazgeçmeden hayatın içine taşımaktır. Bunun en çarpıcı örnekleri Amerikalı kişisel gelişim uzmanı Stephen Covey’in, ‘Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı’ ve ‘Önemli İşlere Öncelik’ isimli eserlerinde görülebilir. Bahsedilen eserler, semavî dinlerin ahlâkî öğretilerini seküler hayata başarılı şekilde entegre etmektedir.
Avrupa ve Amerika eksenli uygarlığın geliştiği zeminin ana motifi dünyevî (seküler) olduğu için, hususî gayret ve kararlılık gösterilmedikçe, bu kültürdeki insanların zevklerini ve rahatlarını erteleme eğilimi düşüktür. Ahirete inanan Müslümanların ise; zevklerini ve rahatlarını erteleme meyli daha fazladır. Çünkü bu dünya mükafat yeri değildir, bu zevklere ahirette kavuşulabilinir. Batı uygarlığı ise, cenneti burada kurma ve yaşama çabasında olmuş ve olmaktadır. Dolayısıyla, Batı dünyevileşmenin doğurduğu boşluğunu, dine doğrudan atıfta bulunmadan, ahlâkî değerlerle doldurmak için “kişisel gelişim”e sarılmaktadır.
Batı uygarlığı, yazılı olmayan iki kaide üzerinden itici motor gücünü kazanmaktadır. Bunlar; “Durma düşersin.”ile “Daha iyisi gelirse, gidersin.”prensipleridir. Bu iki düstur, insanları ister istemez daha iyi olmaya, farklı olmaya ve üstünlük sağlamaya motive etmekte, hayatı bir yarışa dönüştürmektedir. Kişisel gelişim seminerleri, insanları motive eden faaliyetler bütünü olarak sistemde yerini almaktadır. Bundan dolayı da, kapitalist liberal sosyo-ekonomik sistemde, insan kaynakları vazgeçilemez bir konumdadır. İş dünyası; prestij ve imaj sahibi, başarılı, statü ve kariyer kazanma isteği yüksek fertlerin, sistemin temel ateşleyicisi olarak iş gördüğüne inanmaktadır.
Son 20 yılda yapılan araştırmalar, insanın öğrenen bir varlık olduğunu, öğrenmediği zaman kireçlenmeye başladığını ortaya koymuştur. Beynin yaşlanmasını engellemek, sürekli öğrenmeye ve öğrenme çevrelerinde bulunmaya bağlıdır. Adeta Peygamberimiz (sas)’in bir mucizevî beyanı, bu asırda daha iyi anlaşılıyor: “Ya öğrenen ya öğreten ya da öğrenmeyi destekleyen ol. Yoksa helak olursun.”İnsanın beyin fakültelerini daha etkin kullanmak için; ‘öğrenen fert’, ‘öğrenen kurumlar’ ve ‘öğrenen sistemler’ kavramları ortaya atıldı. Bu yeni anlayışın geniş kesimlere ulaştırılmasında kişisel gelişim seminerleri, öncü rolü oynamaktadır. Ayrıca bilgideki geometrik artış da bu arayışları olumlu yönde destekledi. Ancak son 10 yılda üretilen bilgi miktarı, insanlık tarihi boyunca üretilen bilgi miktarından çok daha fazla iken, üretilen ve kullanılan ahlâkî değerler çok azdır. Sürekli değişip yenilenen dünyada, bilginin son kullanım tarihi kısaldı. Bilgiler, belli bir zaman dilimi içinde üretilen ve geçerliliğini kaybeden bir meta haline dönüştü. Bilginin doğruluğundan ziyade, ne seviyede geçerli, anlamlı ve faydalı olduğu öne çıktı. Bilgiye ulaşım çok kolay ve hızlı olduğundan, bilginin yönetimi, anlamlandırılması ve işe yararlılığının ve geçerlilik seviyelerinin bilinmesi, işletmelerde son derece kritik hale geldi. Bilgi sermayesi, kas gücünü ve maddî sermayeyi yönlendiren itici güç konumuna gelip sistemin olmazsa olmazları arasına girdi. Resmi eğitim, bu gelişmelere ayak uydurmadığından, liberal kapitalist ekonomi, insanları mecburi istikamet olarak kişisel gelişim ve insan kaynaklarına yönlendirdi.
Kişisel gelişimden faydalanmak isteyen kişi ve kurumların dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardır: Birincisi, giderek artan bir talebin gözlendiği bu piyasada, hem ticarileşmesinin olduğu hem de kaliteli ve kalitesiz eğitimin kolaylıkla müşteri bulduğu gerçeğidir. İkincisi ise, “Her bilenin üstünde daha iyi bir bilen vardır.”prensibinin ışığında, kişisel gelişim seminerlerinin insanın hususîliği ve toplumun kendine haslığı içinde farklı sonuçlar verdiğinin bilinmesidir. Bu iki noktada oluşabilecek zararları veya tehlikeleri azaltmanın yolu, geleceğin dünyasının doğru algılanması ve modellenmesi, bu dünyada yaşayacak olan insan modelinin sağlıklı inşa edilmesidir. Belki en önemlisi, buradan hareketle, bir kişisel gelişim ve insan kaynakları modelini geliştirmek olacaktır. Şu bilinmeli ki, insan kaynakları ve kişisel gelişim sahası ıslah bekliyor.
Kişisel gelişim seminerlerinin yaslandığı felsefe, insandaki problemi bir bilgi eksikliği olarak görüp, eksik gördüğü parçayı yerine koyarak problemi çözeceğini mi sanıyor? Kişilik gelişimi ve insan kaynakları seminerleri, hangi inanç ve kültürün insan modeline dayalıdır? İnsanı ne ölçüde bir sistem ve bütün olarak algılıyor? İnsanın hangi boyutuna, nasıl bir derinlik katmaktadır? Kişisel gelişim adı altında yapılan bütün faaliyetler, bir fantezi mi, yoksa hissedilen açlığı şuursuzca gidermeye mi yönelik?
Kişisel Gelişimin Türkiye Boyutu
Dünyada 1970’lerde popüler olmaya başlayan kişisel gelişim kitapları, Türkiye’ye Nüvit Osmansoy’un ‘İnsan Mühendisliği’ kitabı ve Dale Carnegie’nin eserlerinin Türkçe’ye kazandırılmasıyla girdi. 1990’lı yıllarda birkaç yerli yazarın kitaplarıyla hız aldı. Bu esnada onlarca yayınevi yabancı eserleri tercüme ederek, Türk insanını bu sektörün kitaplarıyla tanıştırdı. Buna paralel olarak yüzlerce insan kaynakları ve kişisel gelişim danışmanlık şirketleri kuruldu. Türk insanı, “Kişisel Gelişim Uzmanı”isimli yeni bir iş ve meslekle tanıştı. 2000’li yıllarda ise, popüler bir pazar oluşturan ve eğlendirerek bilgilendiren kişisel gelişim seminerleri, klasik bilgi aktarım metodunu eskitmiştir. Bu sahadaki bir kaç telif eseri hariç tutarsak, kişisel gelişim kitapları genelde Avrupa medeniyeti ekseninde üretilen düşüncelerin Türkçe’ye tercümesinden veya onlara dayalı derleme eserlerden ibarettir.
Doksanlı yıllarda yurtdışına, psikoloji ve sosyal bilimlerde doktora eğitimine giden genç akademisyenler, kişisel gelişim dalgasıyla karşılaştılar. Bunların Batı’daki prestijinden ve rantından etkilenerek, Türkiye’de benzer danışmanlık şirketleri kurdular. Bu grubun bazı üyeleri, akademisyen olmaları dolayısıyla, uzmanlık alanlarını her şeymiş gibi sunma hatasına düştü. Parçanın bütün olmadığını göremeyen/görmek istemeyen sektörün tüketici kitlesi de, bu eğitimleri, uzman ve uzman olmayan kişilerden almaya başladı. Piyasada tercüme edilen, insan denen kompleks bütünün, neresini, ne ölçüde çözdüğü belli olmayan bu kitaplardan 5-10 tanesini okuyanlar, kendilerini kişisel gelişim uzmanı olarak tanıttılar.
Gözardı edilmemesi gereken bir diğer husus da, yerli kişisel gelişim sektörü dışında, yabancı kuruluşların Türkiye temsilcikleri ve lisans haklarını satın alarak Türkiye’de hizmet sunan insan kaynakları ve danışmanlık şirketlerinin varlığıdır. Bu yabancı danışmanlık şirketleri, özel şirketlere belli kitapları tavsiye etmekte, bunlar Türkçe’ye kazandırılmakta ve sadece şirketten hizmet içi eğitim alan personele dağıtılmaktadır. Ülkemizde profesyonel seviyede hizmet sunan bir kişisel gelişim sektörünün de var olduğu unutulmamalıdır.
Ülkemizdeki kişisel gelişim seminerlerinin durumunu kısaca özetlersek… İnanç ve kültür atlasımızdan çıkmış bütüncül sağlıklı bir insan modelinin olmayışı, eğitim sistemimizde rehberlik ve danışmanlık derslerinin bulunmaması, parçalı ve dağınık eğitimlerin hangi insan modelinde neyi geliştirdiğinin bilinememesi, değişimin üç beş saatlik eğitimlerle gerçekleştiği izleniminin verilmesi gibi problemlerimiz vardır.
2000’li yıllarda, muhafazakâr kesim de bu kişisel gelişim dalgasını fark etti. Bu piyasadan pay kapabilmek için, kendilerince bir seçme yaparak, Batı kaynaklı kitapları tercüme ettiler. Bazıları da, sentez diyebileceğimiz bir metod izledi. Kişisel gelişim sektöründe biz de varız mesajını verdi.
Son 10 yılda meydana gelen sosyo-politik olaylar ve küreselleşme rüzgârı, inancını ciddiye alan ve bunu yaşamaya çalışanları, yaşantılarında ve üsluplarında sekülerleşmeye (dünyevileşmeye) zorladı. Kişisel gelişim dalgası ve insan kaynakları, bu kesim için bir çıkış kapısı ve çözüm yolu gibi göründü. Ancak zihinlerde şu sorular meydana geldi: Bu işin bizcesi ne? Bu işin bizcesi varsa nasıl olabilir? Kişisel gelişim kavramlarını ve tavsiyelerini, inancımızla ve kültürümüzle bağdaştıramaz mıyız? Kişisel gelişim kavramlarının yanına birer âyet ve hadîs koymakla işin bizcesi oluşur mu? Yoksa özümsenmiş ve inanç eksenimizde modelleyip oluşturduğumuz insan anlayışında bu bilgiler eritilerek yeni bir sentez mi yapılmalı? Vicdanın sesi, inanç ve kültürümüzün insan modelinin, çağın bilgi birikimleriyle zenginleştirilmesini bekliyor. Kişisel gelişim seminerleri bu modelin gerçekleşmesine destek olacak şekilde verilmeli.
Türkiyedeki Kişisel Gelişimin Eksik Boyutu
Beden dilini iyi kullanan, konuşma kabiliyeti iyi, sahne sanatlarında becerikli her insanın, beş-on kitap okuyarak kişisel gelişim uzmanı olduğunu sanması büyük bir hatadır. Gözden kaçan şey; kişisel gelişim seminerlerinin, ancak bütüncül bir insan modeli içinde anlam kazandığının unutulması, parçanın bütün gibi verilmesi ve kişisel gelişimin ömür boyu süren bir süreç olduğunun göz ardı edilerek birkaç saatlik eğitimle mucizevî sonuçlar alınabileceğidir. Bunun da sebebi, eksikliği hissedilen parçanın tedavi edilerek bütünün iyileşeceğini sanmaktır.
Kişisel gelişim seminerlerini alan kişiler, ‘Biz eğitimden geçtik, sertifikaları aldık, her şeyi öğrendik.’ psikolojisine giriyorlar. Geniş insan gruplarına verilen eğitimlerin temel hedefi insanlarda bir farkındalık oluşturmaktır. Piyasada tek seanslık kişisel gelişim seminerleri ağırlıklı olduğundan, bu eğitimlerden kalıcı bir değişim ve dönüşüm beklenmemelidir.
Büyük şirketlere danışmanlık hizmeti veren profesyonel şirketleri hariç tutarsak, popüler kişisel gelişim seminerleri insanların problemlerine geçici veya kalıcı çözüm önerileri mi sunuyor? Yoksa insanları espiriyle karışık bilgiye boğup rahatlatmaya mı çalışıyor? Her ferdin farklılığı dikkate alınırsa, kişisel gelişim seminerleriyle belli bir farkındalık sağlandıktan sonra, kişinin eğitimi ferdileştirmelidir. En azından birbirine benzer insanların kişilik dinamikleri belirlenerek, bu insanlar modellenmelidir. Kişilerin ve benzer geçmişe sahip grupların problemleri ve ihtiyaçları, temel modelden yola çıkarak çözümlenmelidir. Özellikle kişi veya küçük gruplara alternatif çözümler, model üzerinde açık ve net hale getirilmeli, o kişi ve gruba özel kişisel gelişim haritası çıkarılmalıdır. Bu harita üzerinde alınan mesafe, belli periyotlarda gözden geçirilmelidir. Kişi, kurum ve kuruluşların, kendilerine ait eğitim sorumluluklarını bir başka kişi veya kuruma havale etmeleri önlenmelidir. İlgili kişi ve kuruluşlar, bunu tek başlarına yapamıyorlarsa, uzmanlardan danışmanlık hizmetleri almalılar.
Dr. Selim Aydın