Alelâde şeylere nazar değmez, isabet–i ayn vâki olmaz. Çünkü sıradan şeylere hasetle bakılmaz, hasret ve tutkuyla nazar edilmez.
Öyle ise, sahip olduğumuz farklı şeyleri, başkalarının ihtiraslı nazarlarına arz etmemeli, onların gıpta ve hasetlerini tahrik edecek gösterişte bulunmamalıyız ki, göz değmesini önlemiş olalım.
Bu yüzdendir ki, bazı binaların girişine hayvan kafası asarlar, görünüşü çirkinleştiren kemikler sallandırırlar. Maksat, göz değecek kadar güzel olan görünüşü çirkinleştirip dikkatleri dağıtmak, hasretle bakışı önlemektir. Gür mahsullü tarlalara da aynı şeyi yaparlar.
Ortaya diktikleri bir sırığın üzerine eski paçavralar asıp, dikkati dağıtarak görünüşe çirkinlik vermek isterler. Başka bir ifadeyle gösteriş ve mürailikle tahrikçi teşhirler ‘isabet–i ayn’a davetiye çıkaran hallerdir. Göz değmesinden çekinen kimseler, böyle gösterişe girmemeli, başkalarının ihtiras ve rekabetini celbeden tavırlardan uzak kalmalılar.
Bununla beraber, böyle dikkat çekici güzellikleri gören kimseler, ilk bakışlarında “Maşaallah”diyerek takdirlerini ifade ederlerse, gözlerinin değmesini önlemiş olurlar. Çünkü “Maşaallah”demekle “Allahü Teâlâ dilediği şeyi yaratır, bundan daha mükemmelini halk eder, bunda hasretle bakılacak taraf yoktur.”demiş olurlar. Hasetleri ayaklanmaz.
Bu mevzuda hatırlanacak bir başka husus da şudur:
Her insanın gözü değmez, hem de gözü değen her insan meş’um ve uğursuz insan olmaz. Allahü Teâla ihtirasla bakan bazı kullarının gözlerine böyle bir te’sir vermiştir. Bu husus, kulun elinde ve ihtiyarında değildir. Ancak ona düşen, ihtirasla değil, kanaatle bakmak, baktığı nesnenin faniliğini düşünerek haset ve gıpta hissini gemlemektir.
Nazarın hikmetlerine baktığımızda görürüz ki, bu anlayışta içtimaî hayatımızı organize eden bir fayda mevcuttur. İnsanlar çevrelerinin ihtiraslarını tahrik edecek görünüş ve gösterişten uzak kalmalı, dünyevî hisleri ayaklandırıp, ihtirasları coşturucu tavırlara girmemeliler. Yoksa kendilerine ihtirasla bakanların içinden birinin gözü değer, bir belâya, bir musibete mâruz kalır. Böylece etrafı rahatsız edip, dünyevî arzuları kamçılayıcı, uhrevi hisleri körletici tutumundan dolayı ceza görmüş sayılır.
Nazar daha ziyade dünyevi varlık yüzünden meydana gelir. Şayet bir adamın nazarı uhrevi meziyetlere de değiyor, ona da zararlı oluyorsa o kimse, hislerini iyice saptırmış, İslâmî ölçü ve duygudan iyice mahrum kalmış demektir. Nazarın en kötüsü bu adamın nazarıdır. Bundan, muhteris adam mes’uldür.
Ahmet Şahin