İçindekiler
Her ibadette olduğu gibi, oruç ibadetinde de yerine getirilirken dikkat edilmesi gereken hususlar vardır.
Orucun istenilen çerçevede yerine getirilmesi, onun ruh ve manasının duyulup, hissedilmesi adına şu hususlara dikkat edilmesi lâzımdır:
Bir Lokma Bile Olsa Sahurda Bir Şeyler Yemek
Sahur, gece yarısı ile tan yerinin ağarışı arasında yenen yemeğin adıdır. Allah Rasulü (aleyhissalatu vesselâm), bir lokma dahi olsa sahura kalkıp yemek yemeyi tavsiye etmiş, sahurda bereketin olduğunu ve sahura kalkanlara meleklerin duada bulunacağını bildirmiştir.
Ebu Said el-Hudri (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm) şöyle buyurmuştur: “Sahura kalkmada/sahurda yenilen yemekte bereket vardır. Bir yudum su içmek dahi olsa sakın onu terk etmeyin. Zira sahura kalkanlara Allah (c.c) rahmet eder, melekler de istiğfar ederler.”(Ahmed b. Hanbel, 3/12,32,44,99…)
Bu vakitler, en bereketli ve en verimli zamanlardır. Bu bereket değişik cihetlerden olabilir; bunları Efendimizin sünnetine uyma, sahurla oruç ve diğer ibadetler için güç ve kuvvet kazanma, dinç olma, şiddetli açlığın meydana getirebileceği kaba davranışlara engel olma, dua ve Allah’ı anmaya vesile olma şeklinde sayabiliriz. Yine sahur, yapılan duaların, kılınan namazların, okunan Kur’ân’ların Cenab-ı Hakk’a ulaşacağı anlardır.
Sahuru Geciktirmek
Oruçlunun dikkat etmesi istenen davranışlardan birisi de, sahuru son vaktine kadar tehir etmesidir. Bu tehirde, Peygamber Efendimizin ümmetine karşı gösterdiği şefkat ve merhamet vardır. Zira bazı bünyeler uzun süre açlıktan fazlaca muzdarip olabilirler. Dolayısıyla sahurun son vaktine kadar geciktirilmesi, oruç süresinin az da olsa kısalmasını sağlar.
Ayrıca sahura gecenin başlangıcında veya biraz daha sonraki vakitlerde kalkılması, sabah namazının kaçırılmasına sebep olabilir. Son vaktine tehirinde ise, sabah namazının vakti yakın olduğundan kaçırılmaması ihtimali daha büyüktür. Bu mevzuyla alâkalı olarak Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm): “İftarı acele yapıp, sahuru te’hir ettikleri müddetçe ümmetim hayır üzerindedir.”(Ebu Davud, savm, 21; Ahmed b. Hanbel, 2/450) buyurmuşlardır.
İftarı Hemen Yapmak
Akşam vakti girdiği zaman oruçlunun hemen iftar etmesi sünnettir. Resulü Ekrem önce iftar yapar daha sonra akşam namazını kılardı. İftarı vakti gelince hemen yapmada insanlara karşı gösterilen şefkat ve merhamet vardır. Sabahtan akşama kadar aç duran insanları, vakti girdiği halde, iftarı tehir ederek zor duruma sokmayı, İslâm’ın engin şefkatiyle telif etmek zordur.
Ayrıca bunda, Cenab-ı Allah’ın davetine icabette acele etme, müstağni davranmama manası da vardır. Bunun için Peygamber Efendimiz, ümmetini iftarda acele etmeye teşvik etmiş, onu gözünün nuru olan namazın dahi önüne almıştır. Bir hadislerinde: “İnsanlar iftarı acele yapmaya devam ettikleri sürece, hayır üzerindedirler.”(Buharî, savm, 45; Müslim, sıyam 48. Tirmizi, savm, 13; İbn Mace, sıyam, 24; Darimi, savm, 11) buyurmuşlardır.
İftarı Su veya Hurma ile Açmak
Oruçlu bir kimsenin iftarını hurma veya su ile açması sünnettir. Allah Resulü iftarını varsa hurma ile, o da yoksa su ile açardı. Daha sonra da akşam namazını eda ederdi. Hz. Enes’in (r.a.) naklettiğine göre: “Resulüllah (aleyhissalatu vesselâm) namaz kılmadan önce birkaç tane yaş hurma ile iftar ederdi. Eğer yaş hurma bulunmazsa kuru hurma ile iftar ederdi. Eğer kuru hurma da yoksa birkaç yudum su içerdi.”(Ebu Davud, savm, 21; Tirmizi, savm, 10; Ahmed b. Hanbel 3/164.)
Süleyman b. Amir’in rivayetine göre ise Allah Resulü (s.a.s.) şu tavsiyede bulunmuştur: “Sizden biriniz oruçlu olduğunda hurma ile iftar etsin. Şayet hurma bulamaz ise, su ile iftar etsin. Zira su çok temizleyicidir.”( Ebu Davud, savm, 21; Tirmizi, savm, 10; İbn. Mace, sıyam, 25; Darimi, savm, 12.)
İftar Vaktinde Dua Etmek
Birtakım kimseler vardır ki, dualarına icabet edilir, elleri geriye boş olarak dönmez. İşte bunlardan birisi de iftar vaktinde ellerini Cenab-ı Allah’a açıp yalvaran insandır. Zira Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselâm): “Üç kişi vardır ki, bunların duaları reddolunmaz. Bunlar, oruçlunun iftar vaktindeki duası, adil olan imamın duası ve bir de mazlumun duasıdır.”(Tirmizi, deavat, 130) buyurmuşlardır.
Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm)’in iftar vaktinde okuduğu dua ise şöyledir: “Allah’ım; senin rızan için oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açtım. Susuzluk gitti, damarlar ıslandı. İnşaallah ecir ve sevap da sabit oldu.”(Ebu Davud, savm, 22.)
Kötülüklerden Uzak Durmak
Oruçlu, kötülüklerin bütününe karşı kapılarını sonuna kadar kapatmalı, onlara geçit vermemelidir. Bunun için de:
1. Gözü Muhafaza Etmek
Göz, Allah’ın insana verdiği en kıymetli azalardan biridir. Görmesini, tefekkür etmesini, dış dünya ile olan alâkasını sağlayan şey insanın gözüdür. Kafaya ve kalbe giden şeyler gözlerden süzülerek giderler. Âdeta onların ilk kapısıdır göz. İnsan, hususiyle de oruçlu olduğu zaman gözünü zehirli ok hükmünde olan haramlardan, kalbi meşgul edebilecek mâlâyani şeylerden muhafaza etmelidir.
Allah Resulü: “Harama bakmak, lanetlenmiş şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim Allah’tan korktuğu için onu terk ederse, Allah (c.c.) o kuluna kalbinde tatlılığını hissedebileceği bir iman ihsan eder.”(Hâkim, müstedrek, 4/314) buyurarak gözle girilecek günahlara dikkatleri çekmiştir.
2. Dili Muhafaza Etmek
Dili; yalandan, gıybetten, haram şeyleri konuşmaktan, başkalarının eksiklerini söylemekten, kavga ve gürültüden koruyup zabt-u rapt altına almaktır. Bunun yanında Kur’ân’la, evrad u ezkarla meşgul olma, uhrevî âlemi hatırlatacak, tefekküre sebep olacak eserleri okumaktır.
Oruçlu kavga-gürültü çıkarmayacak, sövene mukabelede bulunmayacak, cahilâne tutum ve davranışlar içine girmeyecektir. Kendisine bu mevzuda herhangi bir sataşma olursa, oruçlu olduğunu, mukabele etmeyeceğini, bu mevzuda ona karışmayacağını söylemelidir. Zira Resulü Ekrem:
“Oruç, mü’min için bir kalkandır. Binaenaleyh sizden biriniz oruçlu iken, kötü şeyler konuşmasın, cahilane hareket etmesin. Eğer bir kimse kendisine sövecek olur veya çatacak olursa ‘Ben oruçluyum.’ desin”(Buharî, savm, 2; Müslim, sıyam, 161; Ebu Davud, savm, 25; Tirmizi, savm, 54.) buyurmaktadır.
Oruçlu olduğu halde, bir sürü dedikoduya dalan, diline hâkim olmayan, sadece midesine bir şey koymamakla iktifa eden, oruçtan hâsıl olacak mükâfattan mahrum kalır. Kâr olarak yanına sadece susuzluk ve açlık kalmış olur. Bunu da Allah Rasûlü (aleyhissalatu vesselâm) şu beyanlarıyla ifade etmişlerdir: “Yalan konuşmayı, yalan sözlerle amel etmeyi terk etmeyen kimsenin, yemesini, içmesini terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur.”( Buharî, savm, 8; Ebu Davud, savm, 25; Tirmizi, savm, 16; İbn. Mace, sıyam, 21.)
Başka bir yerde de şöyle buyururlar: “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan, susuzluk çekme ve açlıktan başka bir kazancı yoktur. Nice geceleyin kalkıp nafile ibadet yapanlar vardır ki, bu kalkmasından ötürü, uykusuzluktan başka bir kazancı yoktur.”(İbn. Mace, sıyam 21.)
3. Kulağı Muhafaza Etme
Allah’ın insanlara değerli bir emanet olarak verdiği kulağın da, yalan, gıybet, dedikodu gibi çirkin şeylere karşı kapalı tutulması, onların konuşulduğu yerlerden uzaklaşılması, mü’min için yapılması gerekli olan bir davranıştır. Çünkü konuşulması çirkin olan bir şeyin, dinlenilmesi de o kadar çirkindir. Kur’ân şu kudsî beyanıyla, yalan dinlemeyi, ona kulak kesilmeyi çok çirkin görmüştür: “Onlar devamlı yalan dinler ve haram yerler.”(Maide 5/42.)
4. Diğer Organları Muhafaza Etme
İnsanın, hususiyle de oruçlunun bütün azalarını günahlardan koruması ve bunları koruma adına âdeta mayınlı bir tarlada geziyormuş gibi dikkatli olması gerekir. Kısacası o, elini, ayağını, başını, kulağını şeytandan gelecek oklara karşı, zırha sokmalı ve onlardan müteessir olmamaya çalışmalıdır. İslâm büyükleri de orucu, üç mertebeye ayırmışlardır. Bunlar:
Avamın orucu: Bu oruç, mide ve tenasül uzvunu şehvetlerden sakındırmadır. Yani, yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmaktan kendini korumaktır.
Havassın orucu: Kulak, göz, dil, el, ayak ve sair azaları günahlardan muhafaza etmektir.
Ahassü’l-havassın orucu: Kalbi, dini maksat ve dünyevî düşüncelerden men edip Allah’tan başkasını kalpten tamamen uzaklaştırmaktır. Böyle bir oruç, Allah’tan ve kıyamet gününden başkasını düşünmekle bozulmuş olur. Din için kasdolunmayan dünyayı düşünmek de bu orucu bozar. (Bu seviyedeki insanlara göre)( Gazali, İhya, 1/350)
Kur’ân Okuma
Mü’minlerin hidayet menbaı olan Kur’ân, her zaman için okunup düşünülmesi, tefekkür edilmesi gereken bir kitaptır. Mü’min Kur’ân’a, hava, su ve ekmek kadar muhtaçtır. Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm) bütün hayatını, insanların dikkat ve nazarını Kur’ân’a çekmekle geçirmiştir. O’nu, vird-i zeban edinmiş, bununla da kalmayıp zaman zaman bazı sahabilere okutup onlardan dinlemiştir. Oruçlu olduğu zamanlarda, hususiyle Ramazanda Kur’ân’a daha bir özen göstermiş, O’nu çokça okumuştur. Mü’minler de Peygamber Efendimizin ümmeti olarak, özellikle Ramazanda Kur’ân’la içli dışlı olmalı, O’nun aydınlık ikliminden nurlanmalıdırlar.
Kur’ân’ı hususiyle Ramazan ayında okumanın ayrı bir önemi vardır. Allah Rasulü (aleyhissalatu vesselâm) Ramazan’da her zamankinden daha fazla Kur’ân’la meşgul olur, onu okur ve tefekkür ederdi. Zira Allah O’nu, bu ayda inzal etmişti. Ramazan’ın her gecesinde Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm) Cibrîl-i Emin’le birlikte aralarında Kur’ân talimi yaparlardı. Ve her Ramazanda baştan sona O’nu Cibrîl’le mukabele ederdi. Vefat ettiği yılda da bu arz iki defa cereyan etmişti. İbn-i Abbas rivayet ettiği bir hadiste bunu ifade etmektedir:
“Allah Resulü (aleyhissalatu vesselâm), insanların en cömerdi idi. Cömertliğinin doruğa ulaştığı zaman ise, Ramazan’da Cibrîl ile karşılaştığı an idi. O, Ramazanın her gecesinde Cibrîl ile karşılaşır, Kur’ân’ı aralarında mukabele ederlerdi. Yemin olsun ki öylesine hayır yaparak cömertlikle coşardı ki, rüzgâr bile hızına yetişemezdi.”(Buhârî, bed’ü’l-vahy 5, 6; savm 7; Menâkıb 23; Müslim, fedâil 48, 50.)
*Bir Müslümanın Yol Haritası, s. 450-455.