Evet, mübarek Ramazan ayı oruç, Kur’an, teravih, infak ve yardımlaşma ayı olduğu gibi aynı zamanda bir dua ve yakarış zamanıdır.
Bakara Sûre-i Celîlesi’ndeki oruç ayetlerinin arasında yer alan dua ayetinden hareketle İmam Beyzavî, Bikâî, İbn Âşûr ve Elmalılı Hamdi Yazır gibi (Rabbimiz, hepsinden razı ve hoşnut olsun) pek çok ehl-i tahkik müfessir, eserlerinde de görülebileceği üzere, duanın Ramazan-ı Şerif’te ayrı bir ehemmiyet kazandığı, oruç ve Ramazan’ın, duanın kabulünün en önemli vesilelerinden biri olduğu mütalaasında bulunmuşlardır.
Kur’an-ı Hakîm’deki bu ince nükteye M. Fethullah Gülen Hocaefendi de şu ifadelerle dikkatlerimizi çeker:
Kur’an-ı Kerîm, iki-üç ayetle orucun farziyetini anlattıktan sonra, incelmiş, rikkat kazanmış, gönlü şefkatle dolmuş ve duyguları gayet yücelmiş olan insanın, Rabb’in huzuruna çıkışını, orada Rabb’ine münacaat edişini ve Rabb’in o duaya icabet buyuruşunu dua ayetiyle ifade etmektedir. Oruç ayetlerinin arkasında hemen insanın Allah’a yakınlık kazanmış olmasının, duaya davet edilmesinin ve sonra o duaya icabet edilmesinin anlatılması gayet manidardır. Vâkıa, ayetin sebeb-i nüzûlü hakkında farklı bir husus gösterilir fakat her hâlükârda oruç ayetlerinin arkasında, altında olması gayet manidardır. (Gülen, Oruç Vaazı-2 (5 Ekim 1979))
Âyet-i kerîme şöyledir:
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Kullarım Ben’i senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim.
Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
ثَلَاثَةٌ لَا تُرَدُّ دَعْوَتُهُمْ: اَلصَّائِمُ حَتَّى يُفْطِرَ وَالْإِمَامُ الْعَادِلُ، وَدَعْوَةُ الْمَظْلُومِ يَرْفَعُهَا اللهُ فَوْقَ الْغَمَامِ وَيَفْتَحُ لَهَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ وَيَقُولُ الرَّبُّ وَعِزَّتِي لَأَنْصُرَنَّك وَلَوْ بَعْدَ حِينٍ
Üç zümre vardır ki, onların duaları geri çevrilmez:
İftar edinceye kadar oruçlu, adaletle yöneten idareci ve mazlumun duası. Cenab-ı Allah, mazlumun duasını bulutların üzerine kaldırır ve o dua için sema kapılarını açar ve ‘İzzetime yemin ederim ki, bir süre sonra olsa mutlaka sana yardım edeceğim’ buyurur. (Tirmizî, Daavât 129)
***
Yüce Yaratıcı’ya ve O’nun, umum zaman parçaları içinde, Hak rahmetinin coştuğu çok müstesna bir kısım zaman dilimleri yarattığına ve bunların hakkıyla değerlendirilmesi gerektiğine inanan müminler, vâridatı ve kazandırdıkları itibariyle bütün ayların sultanı makamında bulunan mübarek Ramazan ayını, “eskiler”in tabiriyle bir “istiğfar ve istirham ayı” bilmeli ve özellikle türlü türlü bela ve musibetlerin, insanımızın ve topyekün insanlığın tepesinde dönüp dolaştığı günümüzde, Ramazan-ı Şerif’i, sair ibadetlerin yanında, bütün ibadetlerin özü olan dua ve yakarışlarla, özellikle de istiğfarlarla değerlendirerek Cenab-ı Allah’ın sonsuz rahmetine sığınmalıdırlar. Toptan ya da hiç olmazsa ekseriyet itibariyle dergâh-ı ilahîye bu iltica hususunda muvaffak olunabildiği takdirde, bela ve musibetlerin temel sebebi olan günahlar, rahmet, mağfiret ve kusurlardan arınma mevsimi olan Ramazan-ı Şerif’te, tevbe ve istiğfarlarla yunup yıkanacak ve Hazreti Rahman u Rahîm’in merhamet ve şefkati celbedilmiş olacaktır.
Özetle, gam üstüne gam, tasa üstüne tasa, hüzün üstüne hüzün yaşadığımız bu pek sıkıntılı günlerde bir kez daha Ramazan-ı Şerif’in bize gönderilmiş olması, ona mukabil bir şükür ister ki, o da sair ibadetlerle beraber bu kutlu ayın dua ve yakarışlarla iyi değerlendirilmesi ve Cenab-ı Hak’tan halâs ve necât talep edilmesidir.
Bize bizden daha yakın olan ve bizi kendimizi gözettiğimizden daha çok gözeten Cenab-ı Allah, Semî’, Karîb, Mücîb ve Kerîm’dir. İçten yapılan niyaz ve yakarışları mutlaka işitecek, onlara hikmetli cevaplar lütfedecek ve keremini sergileyecek, nice zamandır beklediğimiz halâs ve necatı gönderecektir. Bunda tereddüt edilmemelidir zira, Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Ramazan-ı Şerif’teki dualar, ihlası bulmak şartıyla inşaallah makbuldür.