Bize göre gerçek İslâmî hayat, bütün emir ve yasaklarıyla beraber yaşansa, bugünkü anlamda sigortaya ihtiyaç duyulmayacaktır. Zaten İslâm’ın hakikaten yaşanmış olduğu devirler bunun en büyük şahididir.
Hukukî tanımına veya bugünkü uygulanan çeşitleri ile sigortaya geçmeden önce, onun mutlak tarifini yapmaya çalışalım. Sigorta, insanlardaki gelecek endişesini izale eden bir garantör hüviyetindedir. Veya insanın ferah ve refahını artıran, rahatını temin eden bir faktördür, bir kurumdur. Bu mânâda İslâmî nasslara müracaat ettiğimizde buna destek verebilecek delillerle karşılaşmamız mümkündür. Şöyle ki:
1) Bey’ul Vefa: Bir kimsenin belli bir zaman içinde bedelini iade ettiği takdirde geri alması şartıyla bir şeyi satmasıdır. Bunda akde mevzu teşkil eden meta, mal, genellikle gelir getiren birşey olur ve bu gelir satın alana aittir. Dolayısıyla bu bir nev’i ödünç muamelesidir.
2) Muvâlât Akdi: Akdi yapan iki taraftan birini kaza yoluyla meydana gelecek olan suçun malî neticesini, öldürülen şahsın varislerine borçlanması ve karşılığında da akdi yapan bu şahıs vârisi olmadan ölürse, ona diğer şahsın mirasçı olmasıdır ki, mesuliyet sigortasının adeta canlı bir örneği gibidir.
3) Yol Tazminatı: Bir şahsın diğerine bir yolu tercihte yol gösterip, muhtemel zararı üstlenmesidir ki, bu da sigortaya mesned teşkil eden hususlar arasındadır. Mesela; bir şahıs diğerine “şu yoldan git, emin bir yoldur, eğer başına birşey gelirse ben ödeyeceğim”diye garanti verse, o şahıs da o yolu tercih edip, yolda soyulsa, teminat veren kişi, zararı tazmin etmek mecburiyetindedir.
4) Borçlanma Vaadi: Birisine borç verme adına verilen bir sözdür ki, Malikîlerin görüşüne göre bu sözün bağlayıcılığı vardır. Bu şekliyle borçlanma vaadi de günümüz sigorta uygulamalarına kısmen benzemektedir. Mesela; birisi “tarlanı sürmen için sana öküz, saban vereceğim”, “evlenirsen, borç vereceğim”dese, o şahıs da bunlara teşebbüs etse, vadeden kişi sözünden dönemez, söz verdiği şeyleri vermek zorundadır, vermezse icra ile cebren alınır.
5) Avâkil Sistemi: Bu hususta bir diğer delil de avâkil sistemidir. Yani, bir kimse asıl cezası diyet olan kasıtsız adam öldürme suçu işlese, tazminat âkilesinin yani yakın erkek akrabalarının arasında taksim edilir. Eğer âkile yeterli sayıda değilse, yani diyet miktarını karşılayamıyorsa, miras taksimindeki asabe (yakın erkek akrabalar) tertibine göre diğer akrabaları da buna dahil edilir.
Buraya kadar kısaca zikrettiğimiz İslâm hukuku içinde yer alan hususlar mutlak sigorta akdini destekleyen, cevaz veren mesnetler gibi gözüküyor.
Şimdi gelelim bugünkü uygulamadaki şekliyle sigortaya. Buna göre sigortayı üçe ayırabiliriz.
1) Devlet Sigortası: Bütün vatandaşların kaza, felâket, yangın vs. afet ve yoksulluk zamanlarında devlete başvurup, yardım talep etmesi ve devletin de bu şahısların ister zararın bütününü, isterse bir kısmını telafi adına yardımda bulunmasıdır ki, ittifakla caizdir.
2) Üyelik Sigortası: Çeşitli iş kollarına mensup üyelerin, işçilerin, memurların vs. üyelerden birinin geçirdiği kaza veya uğradığı felaket sonucu ona yardım etmek üzere aralarında periyodik olarak para toplamaları, bu felaketler olmadığı takdirde de üyelere aidatlarını geri iade etmeleri üzere yapılan akid ki, ittifakla caizdir.
3) Ücretli Sigorta: Zaten tartışma konusu olan da sigortanın bu çeşididir. Bu sigorta çeşidini hukukçular şöyle tarif ediyor: “İstatistikî kaide ve esaslara bağlı bir tekniğe dayanarak akitlerini düzenleyen bir müessese vasıtasıyla kaza ve kayıpların zararını telafi etme hususunda yardımlaşmayı gaye edinmiş, karşılıklı ödeme esasına dayanan akdî bir sistemdir.”[1]M. Ahmed ez-Zerka, İslam’da Sigorta, Tere
Günümüzde bu sigorta alanını büyük sermaye sahipleri, şirketler yürütüyor. Şöyle ki; sigortalının ödediği primlerden büyük meblağlar birikiyor ve sigortacı şirket sigortalıya sigortaya mevzu teşkil eden hâdise olduğunda hak ettiği tazminatı o meblağdan ödüyor, eğer hadise olmazsa birşey geri iade etmiyor ve toplanan primler ile ödenen tazminat arasındaki fark kâr olarak şirkete kalıyor.
İslâm hukukuna göre bu akitte her iki tarafı da içine alan bir meçhuliyet söz konusudur ki, akdi fasit kılan şartlar arasındadır. Yani; sigortalı, sigorta edilen olay meydana geldiğinde ne kadar alacağını, alacağı bu miktarın ödediğinden çok ya da az olduğunu bilmiyor. Aslında bunların her ikisi de olabiliyor.
Mesela; 2 milyon TL karşılığında yapılan yıllık otomobil sigortasında, yapılan bir kaza sonucu meydana gelen 1 milyon liralık masrafı da, 20 milyonluk masrafı da sigorta şirketi garanti etmektedir. Eğer sigortalı, kaza sonucu, ödediği 2 milyon liraya karşılık, 20 milyon alırsa aradaki fark sarf akdine benzemesi sebebiyle faiz olmaz mı?
Öte yandan, bir yıl boyunca sigorta edilen hadiselerin hiçbiri vukua gelmezse, sigortacı şirketin aldığı 2 milyon lira neyin karşılığıdır? Bu ayet-i kerimede yasak edilen başkalarının malını haksız yere yeme değil midir (Nisa, 4/29); veya en azından bu mesele aynıyla kumar değil midir?
O halde bugünkü şekliyle, ücretli sigorta, içinde şu şüpheleri ihtiva etmektedir.
1) Müslümanların tevekkül, teslim inançlarını zedelemektedir.
2) Kumardır.
3) Meçhul unsurları bünyesinde barındırmaktadır.
4) Bir yönüyle para yani sarf muamelesidir. Bunda ise bedellerin karşılıklı peşin olması gerekmektedir. Aksi halde faizin içine girilmiş olur.
Netice itibarıyla mutlak mânâda sigorta, İslâm’ın temel nassları açısından ele alındığında caiz olsa da, ücretli sigortanın içinde arzetmeye çalıştığımız şüpheli unsurları barındırması sebebiyle birçok İslâm ulemasına göre caiz görülmemiştir. Fakat İslamî değer ve kaideler çerçevesinde yapılan sigorta işlemleri elbette caizdir.
*Ahmet Kurucan
Dipnotlar
⇡1 | M. Ahmed ez-Zerka, İslam’da Sigorta, Tere |
---|