Kur’an’daki “Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz.” (İsra Suresi, 17/15) ve “Zerre ağırlığınca hayır yapan onu bulur, zerre ağırlığınca şer yapan da onu bulur.” (Zilzal Suresi, 99/7-8) gibi ayetlerden biz anlıyoruz ki herkes ancak kendi yaptıklarından sorumlu olacaktır. Eğer böyle olmasaydı imtihan sırrına ters olurdu. Şunu da belirtmek gerekir ki bizler yaptığımız kötülüklerin, işlediğimiz günahların cezasını genel olarak ahirette görecek olsak da bazen bu dünyada da kısmen başımıza gelen felaketlerle cezalandırılırız. Soruda ifade edilen durum da bunlardan biridir.
Bizler başımıza gelen olayların her zaman içyüzünü bilemeyebiliriz. Ve çoğu zaman zahire bakarak hükmederiz. Fakat vardığımız neticelerde çoğu zaman hata eder, zulmederiz. Kader ise her zaman adaletle hükmeder. Çünkü meydana gelen bir hadisenin bazen onlarca, yüzlerce belki daha da fazla sebebi olabilir. Fakat biz o hadiseyi değerlendirmeye kalktığımızda çoğu zaman meseleye birkaç yönüyle bakar ve hataya düşeriz.
Bunu bir kıssayla örneklendirelim; Hz. Musa Cenabı Haktan adaletinin nasıl tecelli ettiğini görmek ister. Kendisine bir yere gitmesi ve olacak hadiseleri seyretmesi söylenir. Olaylar şöyle gelişir. Bir çeşme başına gelen atlı orada bir kese altınını düşürür. Onun ardından gelen bir çocuk bunu bulur ve alıp gider. Ardından kesesini düşürdüğünü anlayan atlı geriye dönüp çeşmenin başına gelir ve orada bir yaşlıyı bulur. Altınlarını yaşlının aldığını düşünen atlı ondan bunları geri vermesini ister. Hiçbir şeyden haberi olmayan yaşlı itiraz edince, atlı, kılıcını çeker ve yaşlıyı öldürür. Gelişmeleri seyreden Hz. Musa aleyhisselam bu olanlarda adalet değil, tam tersine zulüm içinde zulüm görür. Çünkü yaşlı boşu boşuna ölmüş, çocuğun aldığı altınlar yanına kalmış, atlı ise bir taraftan suçsuz birini katlederken diğer yandan altınlarını kaybetmiştir. Meselenin Hz. Musa’ya açıklaması şöyle yapılır: Atlı adam daha önce çocuğun babasından bir kese altın çalmıştı ve çocuk bunu geri almış oldu. Yaşlı adam ise atlının babasını öldürmüştü, buna karşılık kendisi de öldürüldü.
Buna göre her ne kadar babasına kötü davranan bir adamın çocuğu da kendisine kötü davrandığında, çocuğun karşılıksız bir cezaya maruz bırakıldığı akla geliyorsa da Allahu Teala kimseye zerre miktarı haksızlık yapmaz. Yani bütün bunlar bir sebep- sonuç ilişkisi içinde cereyan eden ve hiçbir şekilde zulmün kırıntısı olmayan hadiselerdir. Ne var ki biz bazen iyi düşündüğümüzde bunları anlamlandırabilsek de çoğu zaman bunların gerçek sebepleri bilemeyiz. Evet, ihtimal o çocuğun kötü davranışları, babanın daha önce işlediği günahların cezası olabilir. Allah, evlatlarımızla imtihan etmesin, fakat böyle bir şey başımıza geldiğinde bunu, kendi yaptıklarımızın cezası olarak düşünüp tevbe etmemiz, halimizi düzeltmeye çalışmamız; mü’min olmamızın gereği ve muhasebe ahlâkımızın bir neticesidir.
Şunu da unutmamak gerekir: Cezayı çeken baba için de, ceza kendi eliyle verilen çocuk için de, bir çıkış kapısı var ki o da tevbe kapısıdır. O kapıya ise, iradesini kullanarak ulaşacaktır. İrade ise her şahısta bulunduğundan dolayı, herkes kendi yaptıklarından mesul tutulacaktır. Allahu A’lem.
Benzer bir makale için bkz.