Değerli kardeşimiz,
Hayat bir imtihandan ibarettir. Bu dünyada her şeyimizle imtihan oluyoruz. Varlıkla da yoklukla da sınava tâbi tutuluyoruz. Hayatın sahibi, imtihanı geçenlere büyük mükâfatlar vadediyor. Varlığa yoktan var eden, her şeyin Kendisine doğru akıp gittiği Yaratıcı, vaadinden dönmez. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter. Vaadine erdirmek için insanları imtihan ediyor. İmtihanda olduğunu bilen insanoğlu, şuurlu, sabırlı bir şekilde bu imtihanı vermeye çalışmalı, kınayanların kınamasından korkmamalı, kısmen yaşanan meşakkatlere katlanmalı ve bu dünyanın geçici, ahiretin ebedi olduğunu unutmamalıdır. Esasında bütün ibadetlerin ve dinî kuralların uygulanmasındaki temel inanç budur: Rahman ve Rahim Allah’ın kuluyuz. O’nun tarafından imtihan ediliyoruz. Her şeyle O’nu tanımaya ve O’na yaklaşmaya çalışıyoruz. En sonunda O’nun bahşedeceği ebedi güzelliklere kavuşmayı arzu ediyoruz.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi(Tesettür ve Başörtüsü ile Günümüzde Başörtüsüne Bakış yazılarını okuyabilirsiniz), amellerin temeli inanca dayanır. İnanmayan insanın inanmadığı konuda bir şey yapması beklenmez. Bir şey yapan insan, onu inanarak yapıyordur. İnanmadan yapıyorsa zaten samimi değildir.
Diğer yandan Allah kimseye gücünün üstünde yük yüklemez. Bugün dünyanın dört bir tarafında milyonlarca kadın, başörtüsü takarak yaşıyor. Demek ki başörtüsü takmak, insana yaşanmaz bir hayatı dayatmıyormuş. Onun elinden bütün imkanları alıp, onu mahrumiyete mahkûm etmiyormuş. O halde meseleyi temelden almak gerekiyor. O temel de şudur:
Kulluk, inanarak yaşanacak bir süreçtir. İnsan inanmadığı şeyi yapmaz ya da yapmak istemez. Eğer normal şartlar altındayken kulluğun gereklerini yerine getirmede bir kusur, bir zayıflık, bir ihmal varsa, bunun sebebi başka yerde değil inançta aranmalıdır. Amelinde kusur olanın imandan çıkacağı iddia edilemez. Ancak ameldeki kusur, inancın kuvvetlendirilmesi gerektiğine dair bize bir kanaat verir. Bu kanaat bizi inanca yönlendirmeli, inancın içimizde yerleştirilmesi ile alakalı bazı faaliyetlere sevk etmelidir.
Netice itibariyle, inanç sağlam olmalı ki, insan amelleri yerine getirirken oluşan meşakkatlere sabretsin, yılgınlık göstermesin, usanmasın, Allah’tan başka kimseden korkmasın.
Başörtüsü takan bazı kadınlar, bulundukları yerlerde zorluk yaşayabilirler. Etraflarından baskı görebilir, ötekileştirilebilir, bir kısım eza cefaya maruz kalabilirler. Böyle durumlarda, kulluğun bir imtihan olduğunu, Allah’ın emirlerine sadakatin bu dünyada bir bedelinin olduğunu, cenneti kazanmanın kolay olmadığını, sadıkların cennetle mükafatlandırılacağını, Allah’ın emirlerini yerine getirmenin başka şeylerde bulunmayan bir zevk ve huzuru olduğunu düşünüp sabretmeleri gerekir.
Ayrıca bir Müslümanın kıyafeti bazen bazı yerlerde tepkiyle karşılansa, kıyafet sahibine karşı olumsuz tavır sergilense de onun, ahlakıyla, ilmiyle, hayat anlayışıyla farklılığını ortaya koyacağı, böylece insanlarla zaman içerisinde daha kaliteli bir irtibat sağlayabileceği de göz ardı edilmemelidir. Nitekim insanlar, başta kıyafetleriyle ağırlansalar da sonunda fikirleriyle uğurlanırlar. Buna dair dünyada yaşanan pek çok örnek vardır.
Selametle kalın.
İlave bilgi için:
- Nur Suresinin 31. Ayetinde geçen” Zinetlerini açmasınlar” ifadesindeki zinet kelimesinin başörtüsüne işaret ettiğini nereden anlıyoruz?
- Avrupa’da başörtüsünden dolayı saldırıya uğramaktan, iş bulamamaktan, hayatın zorlaşmasından kaçınmak nedeniyle başımızı açmak caiz midir?
- Efendimiz döneminde cariyeler başı açık namaz kılıyorlarmış. Eğer başörtüsü farz ise hür kadınla cariyenin ne farkı var?
- Hz. Mariye validemiz bile başörtüsü kullanmadıysa, bugünkü bayanların da böyle bir seçeneği olamaz mı?