Hanefi mezhebi, bir mahalle mescidinde ezan ve kametin tekrar edilerek ikinci, üçüncü…cemaatin olmasına mekruh hükmünü vermişlerdir. (Zuhayli, 2/ 163, 164.) Yalnız Hanefilerin mescitten kastı, belli imam, müezzin ve cemaati olan mescittir. Bunun altında yatan hikmet de, o mahalledeki herkesin, cemaate iştirakini sağlamak, birlik ve beraberlik ruhunu te’sis etmek, namaz vesilesiyle bile olsa iftiraka imkan ve fırsat vermemektir.
Hanefi mezhebi bu hükme, “Allah Rasulünün bir kavmin arasını bulmak için bir yere gittiğini, döndüğünde ise cemaatin namazı bir sahabinin imamlığında kıldığını müşahede ettikten sonra, o namazı evinde eda ettiğini delil olarak gösterirler. (Zuhayli, 2/ 163, 164) Şayet mescitte namaz daha faziletli olsaydı, Efendimiz (s.a.s.), o namazı mutlaka mescitte eda ederdi” derler.
Fakat Hanefiler namaz kılınan mescit, yol kenarında ise, veya seferi bir topluluk o mahalle mescidine namaz kılındıktan sonra geldiyse veya namaza yetişemeyen mahalle halkı ezansız ve kametsiz olarak namazı cemaatle eda ettiyse, buna mekruh dememişlerdir. (Zuhayli, 2/ 163, 164; Haşiyetü İbni Abidin, 1/377.)
Hanefi ve Maliki mezhebinde cemaatin hükmü; sünnet-i müekkede, Şâfii de farz-ı kifaye, Hanbeli mezhebinde ise farz-ı ayn’dır. (Zuhayli, 2/ 149,150; İhtiyar, 1/57,58.) Cemaatle namazın faziletine dair bir çok hadis-i şerifin olduğu ise erbabınca malumdur. Bu açıdan namazı mutlaka cemaatle eda etmeli, şu ya da bu sebeple cemaat kaçırıldı ise, yukarıda arzettiğiniz hükümler çerçevesinde, namazı yine bir kişiyle bile olsa cemaatle eda etme yolları araştırılmalıdır.