Allah’a iman ihtiyacı, insanın fıtratında vardır. O, kendisini anladığı günden beri, Allah’ın kudretine teslim olma, ondan yardım bekleme, her şeyin ondan geldiğini bilme duygusuna sahiptir. Bu yüce kudrete korku ve ümitle bağlanmış, O’nun önünde diz çökmüş, yalvarmış, O’na yaklaşmak istemiştir.[1]1 M. Rahmi Balaban, İlim Ahlak İman, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, s.3. Bu duygu her insanın saf ve bozulmamış fıtratında vardır. İnsan, toplumdan uzak, yalnız başına yaşasa bile, aklını kullanarak bu âlemi yaratan birisi olduğunu anlayabilir.
İnsanda doğuştan mevcut bulunan fıtrat sayesinde insan, Yaratıcısını arar ve O’na yönelir. Aynı zamanda fıtrat, iyiyi ve doğruyu anlayabilecek yapıdadır. Kur’an’da; “Yüzünü ve özünü, hak din olan İslam’a yönelt. Yani Allah’ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah’ın bu yaratışını kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur”[2]2 Rum, 30/30. buyrulmaktadır. İnsan yaratıldığında fıtratında inanma duygusu vardır ve inanmaya hazır olarak doğar.
Her insan, Allahü Teala’ya iman edebilecek bir fıtratta ve her eşyayı olduğu gibi anlayabilecek bir kabiliyette yaratılmıştır. İman, yaratılışta insan fıtratına yerleştirilmiş bir tabiat olmasına rağmen, bazıları imandan yüz çevirdi ve fıtratını unuttu.[3]3 Zeynü’d-Din Gazzali, İhyâ u Ulûmi’d-Din, cilt:1-4, Tercüme: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul, 1989, c.I, s.219. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Doğan her çocuk fıtrat üzeredir. Sonra onu anne ve babası Yahudi yapar, Hıristiyan yapar, Mecusi yapar.”[4]4 İbn Hanbel, Müsned, 4, 24. Buradaki fıtrat ifadesi İslam olarak değerlendirilmiştir. Yani çocuk İslam’ı kabul edebilecek bir yapıda dünyaya gelir. Doğuşta Allah’ı ve Allah’ın emirlerini kabul edebilecek bir fıtratta yaratılmasına rağmen, çevrenin ve anne babanın etkisiyle insan fıtratı bozulur ve Hakk’tan uzaklaşır.
Her çocuk sağlam bir fıtrata sahip olarak doğar. Sonra anne babası onu değiştirir. Yani öğrenip kazanmakla birtakım yanlış alışkanlıklara sahip olur. İnsan, eğitimle olgunlaşan bir fıtratta yaratılmıştır. İnsan fıtratı ilim ile beslenerek, terbiye ve güzel ahlakla olgunlaşır.[5]5 Gazzali, İhyâ u Ulûmi’d-Din, c.II, s.141. İnsanda doğuştan var olan inanma duygusu beslenmeli ve eğitimle olgunlaştırılmalıdır. Kendi haline bırakılırsa kaybolup gidebilir.
Başkalarının ilgi ve yardımına muhtaç güçsüz çocuklarda, bitmez tükenmez bir merak ve anlama isteği vardır. Çevresinde olup biten her şeyi öğrenmek ister. Bu arayışlar, çocuğun sonsuza yönelik boyutunu ortaya koyar. Sonsuzluğa duyulan bu özlem, çocuktaki dinî inancın ve Allah’ı arayışın hareket noktasıdır.[6]6 Hökelekli, Din Psikolojisi, s.254.
İnsanın bazı tehlikeler ve felaketler karşısında çaresiz kaldığı zaman, tabiatüstü bir kurtarıcı ve İlahî yardıma başvurduğu görülmektedir. Bu durumlarda dua bir yardım isteme çığlığıdır. Şüpheci ve inançsızlar bile, çaresizlik durumunda Allah’a dua etmeye ve yardım istemeye yönelirler. Bazen de insanlar maddî ve ahlakî güçlükler içinde bulundukları zaman, kendiliğinden Allah’ı düşünürler. Özellikle kendisini tehdit altında hissettiği zaman, her şeye gücü yeten Allah’a yalvarıp yakarır.[7]7 Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1993, s.87, 89, 91. İnsanda fıtrî olan bu yönelişlerden faydalanılmalı ve bu tür duyguları Allah’ı anlatmak için bir fırsat bilmelidir. Bu şekilde insanların vicdan ve duygu bakımından uygun olduğu zaman dilimleri değerlendirilmelidir.
Bazı insanlar vardır ki, Allah’ın varlığını inkâr ettikleri halde, hayatta karşılaştıkları bazı zorluk ve yıkıntı anlarında, varlığını inkâr ettikleri Allah’a dua ederler. Bazı insanlar da vardır ki, derin sefalet ve ümitsizlik anlarında, kendilerindeki iç baskı devamlı Allah’a çağrı yapar.[8]8 Antoine Vergote, Din İnanç ve İnançsızlık, çev: Veysel Uysal, M.Ü.İ.F. Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999, s.239. Sıkıntılar içinden çıkılmaz bir hale gelince, bütün çareler tükenince, tek ümit kaynağı ve çarenin Allah olduğunu anlarlar. Kur’an-ı Kerim bu gerçeği birkaç yerde dile getirmiştir:
“Gemide olduğunuz zamanı düşünün: Gemiler, tatlı bir rüzgârla içindeki yolcuları alıp götürdüğü ve yolcular da bundan ötürü keyiflendikleri bir sırada, birden gemiye şiddetli bir fırtına gelir. Dalgalar her taraftan onları sarar ve artık kendilerinin tamamen kuşatılıp bir daha kurtulamayacaklarını zannedince, bütün niyaz ve ibadetlerini yalnız Allah’a tahsis edip gönülden O’na yalvarırlar: ‘Ahdimiz olsun ki, eğer bizi bu felaketten kurtarırsan, mutlaka şükreden kullarından olacağız!’ derler”[9]9 Yunus, 10/22.
“İnsanın başı derde girince, gönülden O’na yönelerek Rabbine yalvarır. Ama sonra Allah kendi tarafından ona nimet ve imkân verince, daha önce bütün acziyle gönülden O’na yalvardığını unutur.”[10]10 Zümer, 39/8. Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde, insanın bir Yaratıcıya, yüce bir kudrete inanma ihtiyacı ve kabiliyeti olduğu belirtilmektedir.[11]11 Nahl, 16/53; İsra, 17/67; Rum, 30/33. İnsanın içindeki Allah inancı, özellikle çaresiz kaldığı anlarda, içinden çıkamadığı sıkıntı ve zorluk durumunda kendini göstermektedir.
Ayet ve hadislerde görüldüğü gibi, çocuk doğuştan Allah’a inanmaya hazır durumdadır. Onun duyguları ve kabiliyetleri inanmaya elverişlidir. Çocuğun bu saf fıtratı bozulmadığı sürece, Allah’a iman ve inanç esasları çok rahatlıkla anlatılabilir ve çocuk kolaylıkla bunu kabul eder. Fıtrat eğitim yoluyla geliştirilmelidir. Çocuğun fıtratı bozulmadan ve dış dünyadaki bir takım günahlarla zihni bulanmadan inanca ait meseleler çocuğa verilmelidir.
Dipnotlar
⇡1 | 1 M. Rahmi Balaban, İlim Ahlak İman, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, s.3. |
---|---|
⇡2 | 2 Rum, 30/30. |
⇡3 | 3 Zeynü’d-Din Gazzali, İhyâ u Ulûmi’d-Din, cilt:1-4, Tercüme: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul, 1989, c.I, s.219. |
⇡4 | 4 İbn Hanbel, Müsned, 4, 24. |
⇡5 | 5 Gazzali, İhyâ u Ulûmi’d-Din, c.II, s.141. |
⇡6 | 6 Hökelekli, Din Psikolojisi, s.254. |
⇡7 | 7 Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1993, s.87, 89, 91. |
⇡8 | 8 Antoine Vergote, Din İnanç ve İnançsızlık, çev: Veysel Uysal, M.Ü.İ.F. Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999, s.239. |
⇡9 | 9 Yunus, 10/22. |
⇡10 | 10 Zümer, 39/8. |
⇡11 | 11 Nahl, 16/53; İsra, 17/67; Rum, 30/33. |