Oyun ve oyuncağın bu türlüleri, çocuğun hayatında belli bir süreyi işgal ederler. Herkes için oldukça farklı olan bu süre, hep evde ve bahçede geçirilir. Bu devreden sonra ise çocuk, hem ev ve bahçeden uzaklaşır, hem de daha değişik oyuncaklar istemeye başlar. Bu itibarla terbiyeci ve rehberler bu devreye ait oyunlara karşı, onlarda arzu uyarmalı ve bu oyunları onlara tavsiye etmelidirler.
Bu oyunları da kaba taslak iki grupta toplayabiliriz.
- 1) Zeka, estetik duygu ve mimarî düşünceyi hedef alan oyunlar.
- 2) Bedeni geliştirmekle alâkalı, fizikî hareketlerden ibaret olan oyunlar.
Birinci şıkkın misâlleri oyun ve oyuncaklar bölümünde geçti. Yalnız bu bahiste, düşündürücü şeylerin okutulmasını sözü edilen hususlarda tetkiklerin yapılmasını, kumar ve şans oyunlarının dışında kalan ve muhakemeye dayanan bir kısım oyunların öğretilmesi mevzuundaki tavsiyelerimizi ilave edebiliriz. İkinci şık için ise, yarış, koşu, yüzücülük, binicilik, atıcılık, güreş; hatta judo, tekvando, karate ve eskrim gibi şeyleri sayabiliriz. Bunlardan yarış, koşu, yüzücülük, binicilik ve atıcılık öteden beri en kuvvetli ve salâhiyetli ağızlarla tavsiye edile gelmiş ve desteklenmiş sporlarımızdandır. Diğer spor dalları da, günümüzün şartları muvâcehesinde her zaman bunlara ilave edilebilir.
Bu spor dallarından her biri, hem geliştirici hem de geleceğe hazırlayıcı olması itibariyle tavsiye edilmeli ve desteklenmelidirler. Hatta imkân elverdiği nispette hiçbiri aksatılmadan hepsine aynı ölçüde ehemmiyet verilmelidir. Zira zikredilen spor dalları ve emsali meşru çizgide cereyan eden diğer oyunların hemen hemen hepsi, çocukluk döneminde bir gelişme ve eğlence vesilesi, delikanlılık devresinde, gelişmenin devamı ve boşalma; yaşlılıkta ataletin tevlit edeceği hastalıklara karşı bir müdafaa ve korunmaya vesile olması bakımından hakikaten, hayati önem taşımaktadırlar. Evet, oyun oynayan çocuklar gelişkin, sıhhatli ve açık; spor yapan delikanlılar, gürbüz, mevzûn, dengeli ve mülâyim; hareket eden yaşlılar, sıhhatli, zinde ve yumuşak olurlar. Oyun çeşitlerinden atıcılık, binicilik, yüzücülük, koşuculuk; nesilleri, ilerideki mücâdeleye hazırlaması itibariyle ihlas ve samimi bir niyet sayesinde ibadet sayılacağından, diğer sporlara nispeten daha ehemmiyetlidirler. Evet, atıcılık bu cemaatın eğlencelerinin en hayırlısı, yüzücülük ve binicilik de ısrarla bu topluma tavsiye edilen hususlardandır. Nasıl olmasın ki, karada, havada, denizde, sürücü, sevk edici ve uçucuya sahip olmayan devletler vatan ve milletlerinin, varlık ve bekâsı adına en mühim bir unsuru kaybetmiş sayılırlar. Bunlara sahip olanlar ise, milletlerinin geleceğini bir bakıma teminat altına almış olurlar.
Judo, karate, tekvando gibi sporlar eskiden olmadığı için, bahsedilen spor dalları kadar teşvik görmemiş ve ismen zikredilmemiş ise de, ahlâkî prensiplerimiz açısından, her hangi bir mahzur ve ölüm tehlikesi bahis mevzu olmadıktan sonra, her zaman tavsiye edilebilir. Hele bütün bir tarih boyu asker olarak yaşamış bir millet için ve bilhassa günümüzde, bu sporların ehemmiyeti münâkaşa götürmeyecek şekilde açıktır.
Bundan başka, vakit israfına sebep olmayan ve günah sayılmayan oyunların, çocuklara tavsiye edilmesinde de, herhangi bir sakınca yoktur. Yasaklanmış oyunlar ise, ne çocuklar ne de büyükler için katiyen tavsiye edilemez. Bütün kumar çeşitleri ve şans oyunları, yasaklanmış eğlencelerdir. Ancak İmamı Şâfiî, para karşılığı olmadığı takdirde, satrancı tecviz etmişlerdir. Kanaati âcizanemce, o çizgide düşünenler için, rüşte erecekleri âna kadar, çocuklara satranç da tavsiye edilebilir.
Mukaddeslerimizi tezyif edici, küçük gösterici bilumum oyunlar, ne büyük için ne de küçükler için asla tecviz edilemez. Atalarımızı, tarihimizi ve mefâhirimizi hafife alan oyunlar da öyle.
İnsanın, kötü duygularının, şehevî hislerinin hortlayıp kabarmasına ve ruhunun sefilleşmesine sebep olan sesler, sözler, resimler, çalgılar ve nağmeler katiyen yasak edilmişlerdir. Hem “Meşru dairedeki keyif ve eğlenceler zevke kâfi”geldikten sonra, gayri meşru dairede keyif ve eğlenceye dalmak insafsızlık ve zulümdür. Kaldı ki, terbiyeye ait her meselede olduğu gibi oyun ve eğlencede de, hedef, çocuğu yüce duygularla donatmak ve onu maddî manevi sıhhatli kılmaktır. Oyun çeşitlerinin yasak edilenlerinde ise, ne çocuğu insanlığa yükseltmek ve ne de duygularını inkişaf ettirmek asla söz konusu değildir. Aksine bunlarda, çocuğun, duyguları itibariyle zaafa uğradığı, yıprandığı, hattâ bir ölçüde eriyip mahvolduğu görülür.
Hasılı terbiyeye ait her unsurun bir rehber ve mürşit vasıtasıyla, düşünce çizgimizde ve ölçülü olarak verilmesi şart olduğu gibi, oyun, oyuncak, spor ve eğlence mevzuunda da, mutlaka bir rehbere ve mürşide ihtiyaç vardır. Aksine, hayır umulan noktalarda zarara maruz kalınır, ıslah ameliyesi düşünülen noktada da nesiller ifsat edilmiş olur.