Hicret’in temel esprisi, temel manâsı, bir misyon sahibinin, doğup büyüdüğü, çocukluğunu geçirip tanındığı yerden, tanınıp bilinmediği bir başka yere göç etmesi ise, bütün hicretleri bu manâ zaviyesinden ele alabiliriz. Bir insana, doğup büyüdüğü yerde fazla itibar edilmez. Çocukluğundaki bir kusuru, gençliğindeki bir hatası göze batar; ayrıca, o orada, “bizim falanca”dır. Fakat bir misyon ve o sahada hizmet aşk ve şevkiyle bir başka diyara giden insan, orada yepyeni biri olarak karşılanır.
Hz. İbrahim, (as) doğup büyüdüğü Irak’tan Kenan diyarına gelmiş; Hz. Lût (as), Sodom ve Gomore’ye gitmiş, Efendimiz (sav) ise, Medine’ye hicret buyurmuşlardır. Hz. Musa ise, kendisine risalet verilmeden önce Medyen’den 10 yıl kadar kalmıştır ki, bu, onun için sanki bir eğitim ve risalete hazırlık dönemi olmuştur. Daha önce de bahsi geçtiği gibi, Firavun’dan firarla, Cenab-ı Hakk’a mülâkî olma dönemi geçirmiş ve 10 yıl önce geldiği yerden, hüküm sahibi bir Rasûl olarak dönmüştür.
Kaynak: İsmail Ünal, Amerikada Bir Ay