Çocuklar gözlerini, dillerini, ellerini ve ayaklarını kullanmaya başlar başlamaz, onlara kâinata bakmayı, ellerini açıp Allah’a dua etmeyi ve yalvarmayı, gözle görülmeyen Allah huzurunda eğilmeyi öğretmek lazımdır. Onlar dinî konularda her şeyi kolayca öğrenmeye ve benimsemeye kabiliyetlidirler. Çocuklar söz anlama ve nasihat dinleme yaşına girer girmez, her şeyden önce insanların bu dünyada bulunma gayelerini anlatmalıdır. Çocuk fıtratı gereği inanmaya hazırdır. Çocukta bulunan inanma duygusu ortaya çıkarılmalı ve işlenmelidir. Fıtrata ait bu boşluk erken yaşlarda doldurulamazsa, çocuğun fıtratı bozulduktan sonra yeniden tamir etmek zorlaşacaktır.
Çocuklarda dine ve dine ait meselelere ilgi başladığında, çocukların akılları yettiği kadarıyla dini bilgiler verilmeli, inanmaya teşvik edilmelidir. Çocukluğunda Allah fikri yerleşmemiş ve Allah ile irtibatı öğrenememiş bir kimsenin ileride bunu sağlıklı bir şekilde başarmasını beklemek zordur. Çocukta ileri yaşlarda görülen bir takım yanlış düşünce ve davranışların temelinde, erken yaşlarda sağlam bir din eğitiminin verilememesi vardır.
Ergenlik çağına gelinceye kadar çocuğa temel dinî bilgiler verilmelidir. Eğer erken dönemlerde gerekli eğitim verilebilirse, ergenlik döneminde bu sözler kendisine tesir eder ve önceki verilenlerin ne anlama geldiğini anlamaya başlar. Taşa yazı yazmak gibi, bu bilgiler onun kalbine sağlam bir şekilde yerleşir ve onda iz bırakır. Fakat bunun aksine, küçük yaşlarda iyi terbiye edilemezse, kötü söz ve kötü davranışlara alışırsa, ileri dönemlerde anlatılanları kabul etmez. Asıl mühim olan, daha ilk dönemlerde çocuğu ele alıp yaşına ve başına göre terbiyesiyle meşgul olmaktır. Çünkü onun saf bir cevher olarak yaratılan kalbi, hayrı da şerri de kabule elverişlidir.[1]1 GAZZALİ, Zeynü’d-Din; İhyâ u Ulûmi’d-Din, cilt:1–4, Tercüme: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul, 1989, c.II, s.169.
Küçük yaşta verilen din eğitimi daha kalıcı ve daha etkili olmaktadır. Bu yaşlardaki eğitimin müspet veya menfi sonradan değiştirilmesi oldukça zordur. Özellikle 0–7 yaş bu açıdan en önemli dönemdir. Bu dönemde çocuğun karakteri büyük ölçüde şekillenmektedir. Peygamberimiz küçük yaşta öğrenmenin kalıcı olduğunu belirtmek amacıyla, küçük yaşta öğrenmeleri “taş üzerine yazı yazmaya” benzetiyor. Yaşlılıktaki öğrenmeyi de “su üzerine yazı yazmaya” benzetiyor. Küçük yaşlarda çocuklar zihin ve duygu yapısı itibariyle almaya ve öğrenmeye çok müsaittir. Öğrendiklerini kolay kabul eder ve hayatı boyunca unutmaz. Onun zihni ve kalbi kötülüklerle, çirkin şeylerle kirlenmeden, Allah’a ve dine ait esaslar anlatılırsa, ilerideki hayatına bunlar şekil verecektir.
Özellikle 3 yaşından sonra çocuklar soru sorarlar ve bu 5–6 yaşlarında zirveye ulaşır. Onların soruları, etrafındaki dünyayı tanımaya yöneliktir. Onlar etrafında gördükleri her şeyin nasıl meydana geldiğini ve niçin böyle olduğunu sorarlar. Bu sorular, Allah inancı olmadan cevaplanamayacak sorulardır. Bir yere kadar her şeyin sebebi anlatılsa da, sonunda “Allah yarattı” demeden bu soruları cevaplamak mümkün değildir. Çocukların soruları din eğitimi açısından değerlendirilmeli ve dine ait bilgiler, özellikle inanç esasları küçük yaşlarda verilmelidir. Çocuğun soruları, sorulan konulara olan ilgisini gösterir. İlginin olması da bilgileri daha kolay öğrenmesini sağlar ve bu bilgiler aynı zamanda kalıcı olur. Eğer çocuğun sorularına cevap verilmezse ileriki yaşlarda bu konulara ilgisi azalacak, başka konulara yönelecektir. Dolayısıyla ileri yaşlarda bu tür bilgileri vermek daha zor olacaktır.
Din duygusunun ve Allah inancının telkin edilmesine çok erken yaşlarda başlanmalıdır. Çocukluk çağlarında yapılması gereken din eğitimini daha sonraki yaşlara bırakmak ve ihmal etmek tehlikelidir. Çocuğun körpe dimağı ve tertemiz ruhu, erken yaşlardan itibaren Allah sevgisi ile beslenmezse başka şeyler onun yerini alabilir. Çocuk uzun bir süre dinî meselelerle hiç ilgilenmeden, hayatın türlü olayları içinde yaşarsa, onun ruhuna Allah sevgisi yerine Allah’a karşı saygısızlık duygusu gizliden gizliye girebilir. Bir süre sonra çocuk, farkında olmadan, Allah’a karşı yabancılık duymaya başlayabilir. Çocuk bir kere böyle bir duruma düştükten sonra, bu duyguları onun ruhundan söküp atmak ve yerine Allah sevgisini yerleştirmek kolay olmaz. Hatta bazen çocuk hayatının sonuna kadar, dine ve Allah’a yabancı kalmakta devam edebilir.[2]2 COMENİUS, Yan Amos; Büyük Didaktika, çev: Hasip A. Aytuna, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1964, s. 213.
Tabii burada şunu da belirtmek gerekir; çocuklar küçük yaşlarda bizim imana dair öğreteceğimiz bazı konuları tam olarak anlamayabilir. Çocuğun anlamakta zorluk çektiği konular genelde mücerret konulardır. Çocuk mücerret kavramları tam olarak 11–12 yaşlarında anlamaya başlar. Bu dönemde çocuğun zihin gelişimini tamamlayamamış olması, mücerret konuların hiç anlatılmayacağı sonucuna götürmemelidir. Bu konular mutlaka erken yaşlarda anlatılmalıdır. Burada yapılması gereken uygun yöntemlerin kullanılması ve muhtevanın çocuğun seviyesine göre ayarlanmasıdır. Fakat kesinlikle bu tür endişelerden dolayı erken yaşlarda din eğitimi ihmal edilmemelidir. Çünkü 0–7 yaş çocuğun şuuraltı beslenme dönemidir. Bu yaşlarda çocuğun şuuraltı iyi beslenmelidir. Şuuraltındaki bu birikim, ileri yıllarda çocuğun kullanacağı ve değerlendireceği önemli bir malzeme olacaktır. Çocuk etrafındaki olaylara ve tabiata bu zaviyeden bakacak, her şeyi bu doğrultuda değerlendirecek ve hayatına yön verecektir. Şuuraltındaki birikimle sonradan öğrendiği bilgileri sentez edecek ve sağlıklı sonuçlara ulaşacaktır.
Küçük yaşlarda çocuğa dini bilgiler onun seviyesine ve anlayışına uygun olarak verilmelidir. Allah Resulü; “İnsanlarla akılları nispetinde konuşun” buyurmaktadır. Çocuğun zihin gelişimi ne düzeyde ise ona o şekilde eğitim verilmelidir. Mücerred konuları anlamakta zorlanan çocuklara bu konular, pratik hayata indirgenerek, müşahhas örneklerle ve hikâyelerle anlatıldığı takdirde daha kolay anlaşılacaktır.
Dipnotlar