Değerli kardeşimiz,
“Lâ ilâhe illâllah, Muhammedün Resûlullah” demeyen, bu hakikate inanmayan cennete giremez.
Hıristiyanların ve diğer gayr-i müslimlerin bülûğa ermeyen çocukları öldüklerinde mükellef olmadıkları için cennete gireceklerdir.
Mükellef Hıristiyanlar, eğer fetret ehli değillerse Allah’ı ve Efendimizi (sallallâhu aleyhi ve sellem) kabul etmedikten sonra cennete giremezler. Fetret ehli iseler, fetret ehlinin kurtulacağına dâir ulemâ ittifak ediyor.
Zamanımızda ise fetretin devam ettiği hükmü ağır basmaktadır. Fakat kimin ehli fetret olduğunu kimin olmadığını bilmek normal şartlarda çok zordur. Bu ancak ehl-i keşfe müyesser olur. Bediüzzaman Hazretleri, günümüzde de fetret ehlinin olabileceğini ifade etmektedir:
(Gayet ehemmiyetlidir)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber manevî ve şiddetli bir soğuk ve musîbet-i beşeriyeden bîçarelere gelen felâketler, helâketler, sefâletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki: Böyle musîbetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevî merhamet ve mükâfat vardır ki, o musîbet ona nisbeten çok ucuz düşer. Böyle musîbet-i semâviye, masumlar hakkında bir nevî şehâdet hükmüne geçiyor.
Üç-dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiç bir haberim yokken Avrupa’da Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O manevî ihtarın beyan ettiği taksimât, bu elîm elem-i şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
O musîbet-i semâviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehid hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı mâneviyeleri, o musîbeti hiçe indirir.
On beşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür; belki onu Cehennem’den kurtarır. Çünki âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedî’ye (aleyhissalâtü vesselâm) bir lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hazret-i İsa’nın (aleyhisselâm) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (aleyhissalâtü vesselâm) mensub Hristiyanların mazlumları çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaîfler, müstebid büyük zalimlerin cebr ü şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalaletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikattan haber aldım. Cenab-ı Erhamürrâhimîn’e hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem-i şefkatten teselli buldum. (Kastamonu Lahikası)
Dikkat edilirse, burada Üstad Hazretleri, meseleyi masûmiyete, mazlûmiyete ve Hazreti İsâ’ya mensubiyete bağlıyor ve bu sıfatlara sahip olanların kurtuluş ümidinden bahsediyor. Yoksa meseleyi umûmîleştirip bütün Hıristiyanlar cennete girecek demiyor.
Selametle kalınız.
Detaylı bilgi için aşağıdaki makalelere de bakınız: