İman kelimesi, imanın altı rüknünün tamamına inanma mânâsı taşır. Bu rükünlerin hepsine inanılması halinde ‘iman’ tahakkuk eder. Bu iman, ‘tefrik kabul etmez.’ Yani bir tek iman rüknüne bile iman edilmese o inanca “iman” denmez; batıl bir inanç denilir. O halde, iman “bir vahdanî hakikattir.” İman rükünlerinden birisine inanmayan bir insanın bu inancı, Kur’anî mânâda bir iman değildir. Bediüzzaman Hazretleri, imanın da bir küllî (bütün) gibi bölünemeyeceğini ifade ediyor:
“İmanın altı rüknü birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir. Her birisi umumunu isbat eder, ister, iktiza eder. O altı, öyle bir küll ve küllîdir ki, tecezzi (bölünme) kabul etmez ve inkısâmı imkân haricindedir. Nasıl ki kökü göklerde Tûba ağacı gibi.. her bir dalı, her bir meyvesi, her bir yaprağı; o koca ağacın küllî, tükenmez hayatına dayanıyor. O kuvvetli ve güneş gibi zâhir o hayatı inkâr edemeyen, bir tek muttasıl yaprağın hayatını inkâr edemez. Eğer etse; o ağaç, dalları ve meyveleri ve yaprakları sayısınca o münkiri tekzib edecek, susturacak. Öyle de iman, altı rükünleriyle aynı vaziyettedir.” (On birinci Şua, Dokuzuncu mesele, İkinci nokta)
Kâfir, Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, ahireti, kaza ve kaderi, hayrı ve şerrin Allah’tan olduğunu inkâr eden kimseye denir. Bununla beraber günümüzde bu tabir yerli yersiz herkesin ağzında dolaşmakta ve insanlar bilip bilmeden birbirlerini tekfir etmektedirler. Bu çok sakıncalı bir durumdur. İnsanların kâfir veya cehennemlik olmasına biz karar veremeyiz. Buna karar verecek olan Allah’tır. Hadiste buyrulduğu üzere “Bir mümin, bir mümine kâfir derse, kâfir denilen kimse o sıfatı taşımıyorsa kâfir lafzı gelir onu söyleyen şahsı vurur.” (Buhârî, Edeb: 73; Müslim, İman: 26) Bu açıdan çok tehlikeli bir durum. Bir ayeti kerimede: “Herkes yarın için ne hazırladığına baksın” (Haşir Suresi, 59/18.) buyruluyor. Bizler insanların kâfir olup olmadığına değil kendi durumumuza bakmalı ve bu manada varsa itikadımızdaki bozuklukları gidermeliyiz.