Kaçak çalışma, genellikle resmi olarak kayıtlı olmayan bir işte çalışmayı ifade eder. Yani işveren ve çalışan arasında resmi bir iş sözleşmesi olmaksızın veya gerekli izin ve belgeler alınmadan yapılan işlemler kaçak çalışma olarak değerlendirilir. Bu bağlamda kaçak çalışmada hem işçi hem de işveren için bazı sorumlulukların göz ardı edildiği durumlar söz konusudur.
Kaçak çalışma, işçi haklarına, sosyal güvenlik sistemlerine ve vergi düzenlemelerine aykırıdır. Ayrıca kaçak çalışmanın birçok açıdan olumsuz yönlerinin olduğu da aşikardır. Mesela çalışanlar, sosyal güvenlik haklarından yoksun kalabilir ve iş kazaları veya sağlık sorunları durumunda güvence bulamayabilirler. Öte yandan devlet nazarında ise vergi gelirlerinde azalmaya sebebiyet verebilir ve ekonomik hayattaki dengeleri bozabilir. Bu ve benzeri nedenlerle, birçok ülke kaçak çalışmayı önlemeye yönelik çeşitli yasal düzenlemeler ve denetimler ortaya koymuştur ve kaçak çalışmayı kanunen yasaklamıştır. Fakat malumdur ki bazı ülkeler, kanunen kaçak çalışmayı yasaklamış olsa da siyasi, ekonomik veya başka nedenlerle bu tür faaliyetlerin takibini esnek tutmaktadır. Bu da kaçak çalışmanın başka bir problemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kanunen yasak olan bir işlemin, ahlaken ve dinen olumlu hükmüne dair bir değerlendirmede bulunmak mümkün olmayacaktır. Çünkü İslam’da iş etiği; dürüstlük, adalet ve emeğin karşılığını alma gibi prensiplere dayanır. Kur’an-ı Kerim’de
“Artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların haklarını ve ücretlerini eksiltmeyin, halka haksızlık etmeyin!” (A’râf, 7/85)
ayeti ile bu değerlere vurgu yapılmıştır. Ayrıca
“Ey iman edenler! Haktan yana olup vargücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet nümunesi şahitler olun! Bir topluluğa karşı içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın, takvaya en uygun hareket budur. Allah’a karşı gelmekten sakının! Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Mâide, 5/8)
ayetiyle ister işçi olsun ister işveren, her ferdin yaptığı bütün işlerinde adaletli olması gerektiğine dikkat çekilmiştir. (Detaylı bilgi için bkz.: İşçi işveren münasebetleri nasıl olmalıdır?) Bu bağlamda dinimiz, işçi ve işveren arasında kanunlara uygun adil bir sözleşmenin yapılmasına, sözleşmeye sadık kalınmasına ve çalışanın haklarının korunmasına büyük bir önem vermektedir. Dolayısıyla kaçak çalışma birçok açıdan İslami değerlere aykırıdır ve özel sebepler (zaruret) gerektiren durumlar dışında böyle bir işlemin tercih edilmesi caiz değildir.
Şunu da ifade etmek gerekir ki kaçak çalışmada genellikle çalışan kişinin kazancı sorgulanmaktadır. Halbuki bu konuda çalışan kadar iş verenin de sorumluluğu vardır. Çalışanın vergisini vermemesi ne kadar hak ise; işverenin de kanunlara uymaksızın işçi çalıştırması aynı hükme tabidir.
Burada dikkate değer bir mesele daha vardır ki; o da kaçak çalışan insanların kazançlarının helal olup olmadığı konusudur. Ücret karşılığı işçi çalıştırmanın ya da işçi olarak çalışmanın meşrûluğu Kitap, Sünnet ve icmâ delillerine dayanır. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’de, bazen İslam’dan önceki semavî dinlerin ücretle çalışma ve çalıştırma uygulamalarından misaller verilerek bazen de doğrudan hükümler serdedilerek bu husus üzerinde durulmuştur.(Detaylı bilgi için bkz.: İslam’da işçi hakları) Bu sebeple dinen helal olan işlerde işveren ile yapılan anlaşmaya mutabık kalacak şekilde çalışmak helaldir. Bu meseleyi daha iyi anlayabilmek için bir örnek üzerinden izah etmek yerinde olacaktır.
Mesela bir ev sahibi, inşaat ustasına evini boyatmak için belli bir ücret karşılığında aralarında sözlü veya yazılı bir anlaşma yaparak evini boyatabilir ve ustaya emeğinin karşılığı olarak ücretini ödeyebilir. Aralarındaki anlaşma gereği usta evi boyamış ve karşılık olarak ücretini almıştır. Bu bağlamda belirli bir emeğin karşılığında elde edilen kazançlar haramdır diyemeyiz. Bunun dışında işveren ve işçi arasında olan bu anlaşma devlete bildirildiğinde vergi sistemine tabi olacak ve yapılan işten dolayı hem işveren hem de çalışan devlete vergi ödeyecektir. İşlem devlete bildirilmediğinde ise kaçak çalışma kapsamına girecek ve her iki taraf açısından vergi kaçırma suçu işlenmiş olacaktır. Vergi kaçırma da kanunen yasak olup vergi ödeyen insanların hakkına girme gibi birçok sebeplerden dolayı caiz değildir. Dolayısıyla kaçak çalışmadan elde edilen kazançlar değerlendirildiğinde, resmi işlemlerden alınan vergi miktarı, kazancın tamamını kapsamadığı için, vergi oranına göre vermesi gereken miktar nispetince kişiye sorumluluk yüklenmektedir. Mesela 1000 euroluk bir işin vergisi 200 euro ise; kişi bu miktar nispetince vebal altına girmektedir ve bir şekilde bu miktarı ödemesi gerekir. Yani kazancının hepsi helal olmaktan çıkmaz; mahzurlu durum, mükellef olduğu halde ödemediği vergi miktarı için geçerlidir. Ayrıca kazanılan ücretten vergi miktarının hesaplanması ve her işte bu miktarın tespit edilmesi zor olacağından kişi kazancını kirletmiş olacaktır. Çünkü böyle bir ayrımın yapılabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu sebeple de emeğinin karşılığı olan kazanç, şüpheli hale gelecektir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki kaçak çalışma, vergi kaçırma, kul hakkına girme gibi birçok açıdan sakıncalıdır, asla tavsiye edilmez. Özel durumları olduğunu düşünüp bunu kendisi için bir zaruret görmek suretiyle caiz görenler, böyle bir işleme başvurmadan önce çok iyi düşünmelidirler. Çünkü hem kanunen hem de dinen vebali ağırdır.