حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِۙ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٓا اَيُّهَا النَّمْلُادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْۚ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُۙ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿١٨﴾ فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا
Derken Karınca vadisine geldiklerinde, onları gören bir karınca: “Ey karıncalar, haydin yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları, sizi fark etmeyerek ezip çiğnemesinler! ” diye seslendi. Onun sesini işiten Süleyman tebessüm ederek… (Neml, 27/28-29)
“Dahk” tabiri kahkaha ile gülmeyi değil de tebessümü ifade eder. Yani, dudaklarda, çok kısa bir an için beliren birkaç tebessüm çizgisinden ibarettir. Hz. Süleyman’ın tebessüm etmesi, evvela bir vadide Hz. Süleyman’la karınca arasında mu’cizevî bir muhavere geçmiştir. Bu Cenâb-ı Hakk’ın ona bahşettiği yüksek bir paye ve lütuftur. İşte bundan dolayı O da, şükrün davranışlarla ifadesi sayılan “tebessüm”le hatta sesli ve hareketli tebessümle tahdis-i nimette bulunmuştur.
İkinci olarak: Karınca bir kısım iş’ar ve işaretlerle Süleyman (as)’a adalet ve hakkaniyetle muamele etmenin sınırları hakkında fikir ve düşüncelerini ifade etmek istemiştir. Karıncanın ifadesinde, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza giriniz ki, Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezmesinler.” Yani, bunlar insandır, mahiyetlerinin gereği olarak, düşünmeden ve farkında olmadan size zarar verebilirler, diyor. Allah’ın (cc) bu lütuf kapısını kendisine açtığından ötürü, Süleyman (as) da tebessüm ediyor. Zira bu, onun peygamberliğine ait bir lütuf idi.
Buna benzer bir hâdise de Peygamber Efendimiz (sav)’in hayat-ı seniyyelerinde cereyan ediyor. Peygamber Efendimiz (sav) minberde hutbe irad ediyordu. Bir bedevi içeriye girerek “Ya Rasûlallah! Yağmursuzluktan her taraf çoraklaştı, topraklarımız kuraklıktan çatladı. Çoktandır yağmur yağmıyor. Allah ’a duâ etseniz de bize yağmur ihsan etse…” diyor. Efendimiz (sav) duâ ediyor. O anda bardaktan boşanırcasına şakır şakır yağmur yağmaya başlıyor. Sokaklar ve her taraf su altında kalıyor. Efendimiz (sav) minberden inerken her tarafı sırıl sıklam olmuş, sular sakalından aşağıya dökülüyordu. O da semanın böyle çok yağmur boşaltmasına tebessüm ediyordu. Zira bir tarafta mu’cize zuhur ederken diğer yandan da O, bir lütfa mazhar olmuştu.
İşte bu tebessüm her iki hâdisede de “dahk” kelimesiyle ifade edilmiştir. Kahkaha olmadığından Hz. Süleyman’ın tebessümünü melekler öyle kaydetmişlerdir. Belki raiyyeti dahi bunu farkedememiştir. Zaten dudaklarda beliren böyle birkaç çizgiyi çoğu kez farketmek de mümküm değildir.
Kaynak: Fasıldan Fasıla I, “Hz. Süleyman’ın (as) Tebessümü”