“O, onların yaptıklarını da yapacaklarını da, açıkladıklarını da gizlediklerini de bilir. Onlar, sadece O’nun râzı olduğu kimse hakkında şefâat ederler. O’na duydukları tâzimden ötürü çekinir, titrerler.” (Enbiyâ, 21/28.)
Taberî’ye göre bu âyette Cenâb-ı Allah, meleklerin, İsa’nın ve Üzeyr’in şefâat sahibi olduğuna işaret etmiş, bir kısım sahte tanrıların ve putların ise şefâat edemeyeceklerini istisna ederek belirtmiştir. (et-Taberî, XXV/105)
Kurtubî, İbn Abbas’tan gelen bir rivâyete dayanarak bu âyette şefâatle muhatap olacak insanların “Lâ ilâhe illallah” diyenler olduğunu, Mücâhid’den gelen bir yoruma göre ise, Allah’ın razı olduğu herkestir, diye nakilde bulunur. (el-Kurtubî, XI/281) Suyûtî’ye göre ise meleklerin şefâati tevhid ehli için söz konusudur. (ed-Dürrü’l-Mensûr, V/624.)
Muhâsibî ise konuyu daha farklı bir açıdan ele alır ve şöyle der:
“O melekler, Allah’ın râzı olduğu kimselerden başkasına şefâat edemezler. Allah’ın huzurunda, şefâat etmeleri emrolunmadıkça, Mevlâ’nın sevgisine ters düşmekten korktuklarından, bu konuyu Allah’ın huzuruna getiremezler. Yani müminlerle birlikte kâfirler için de mağfiret dileyerek O’nun sevgisine aykırı davranmazlar. Çünkü Allah, kâfirleri ebediyyen affetmeyeceğini kesin bir hükme bağlamıştır. İşte Allah bu âyetle meleklerin ancak kendisinin şefâat edilmelerine razı olduğu insanlara şefâat edeceklerini beyan ediyor ve melekleri bu vasıfla medhediyor.” (Fehmü’l-Kur’ân, s. 359)
Ebu’s-Suûd ise, meleklerin, Allah’ın râzı oldukları dışındakiler için Allah’a karşı duydukları mehâbet ve saygıdan ötürü şefâat etmeyeceklerini belirtirken meleklerin şefâat edemeyişlerini Allah korkusu veya saygısına bağlar. (Ebu’s-Suûd, VI/64)
Vâhidî, söz konusu âyetin tefsirinde, “Meleklerin şefâat edeceği Allah’ın razı olduğu kimseler, tevhid kelimesini söyleyenlerdir” açıklamasını yapar. (el-Vâhidî, II/714) Şevkânî tefsirinde, “Meleklerin ahirette, Allah’ın râzı olduğu kimselere şefâat edecekleri sahih hadislerle sabittir demekte ve Allah’ın râzı olduğu ve meleklerin şefâat edeceği kimseler hakkındaki ‘onlar tevhid ehlidir’ tefsirini de hemen akabinde nakletmektedir. (eş-Şevkâni, III/405)
Âlûsî bu âyeti şöyle tefsir eder:
“İbn Abbas’tan gelen rivâyete göre meleklerin şefâati “Lâ İlâhe illallah” diyenleredir ve istiğfardan ibarettir. Sahih hadislerde geldiği üzere meleklerin şefâati, dünya ve âhirette olur. Âyette, Mu’tezile’nin, ‘Şefâat büyük günah sahipleri için olmaz’ görüşünü destekleyici bir durum yoktur. Zira âyet meleklerin, râzı olunan şefâatten daha fazlasına güç yetiremeyeceklerini göstermektedir. Bununla birlikte meleklerin şefâat etmemeleri, başkalarının da şefâat etmeyecekleri anlamına gelmez.” (el-Âlûsî, XVII/33.)
Bazıları, meleklerin şefâatçi olması inancının ‘Hristiyanlardan müşrik Araplara sirayet etmiş bir düşünce’ olduğunu ileri sürmüşlerse de böyle bir iddia, Kur’ân, meleklerin şefâat etmeyeceklerini açıkça belirtmedikçe –ki böyle bir Kur’ânî beyan vârid değildir– şefâati reddetmeye mesnet olamaz. Şunu da ifade etmeden geçmememiz gerekir: Kur’ân-ı Kerim, insanlar üzerinde kirâmen-kâtibîn (İnfitar, 82/11) ve kirâmen-berarah (Abese, 80/16) adındaki değerli yazıcı meleklerden bahseder. Binâenaleyh, insanın neler yapıp ettiğini bilen ve şâhitlik eden meleklerin, ilgili oldukları şahıslar hakkında şefâatte bulunmaları en az insanlarınki kadar mümkündür.
Diğer bir âyet-i kerimede ise, Yüce Allah, “Göklerde nice melâike var ki, Allah’ın dilediği ve râzı olduğu kimseler hakkında geçerli olması için izin çıkmadıkça, onların şefâatleri aslâ fayda vermez.” (Necm, 53/26) buyurmuştur.
İbn-i Cerir et-Taberî, bu âyetin yorumunda şöyle der:
Bu âyet puta tapanları ve Kureyş aristokratlarını kınamakta ve onlara “Biz onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsın diye tapıyoruz.” diyenleri yermekte ve şunu kasdetmektedir: Benim katımdaki meleklerin bile şefâatinin fayda vermesi, ancak benim izin ve rızâma bağlıdır. Hâl böyleyken, meleklerin dışında kalan bir takım uydurma tanrıların şefâatini siz düşünün. Şunu onlara bildir ki, O’ndan başkasına kulluk edenlerin şefâati fayda vermeyecektir.” (et-Taberî, XXVII/62.)
Kaynak: Mesut Erdal, 40 Soruda Şefaat İnancı