Allah mülk sahibidir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Kimse O’na karışamaz ve Onun îcâdına müdâhale edemez. Senin zerratını yaratan, terkibini düzenleyip insanî hüviyeti bahşeden Allah’tır (cc). Sen bunları sana lûtfeden Allah’a daha evvel bir şey vermemişsin ki, Onun karşısında bir hak iddia edebilesin..
Eğer sen, sana verilenler mukâbilinde Allah’a bir şey vermiş olsaydın, “Bir göz değil iki göz ver, bir el değil iki el ver!” gibi iddialarda bulunmaya; “Niye iki tane değil de bir ayak verdin?” diye îtiraz etmeye belki hakkın olurdu. Halbuki sen Allah’a (cc) bir şey vermemişsin ki -hâşâ ve kellâ- O’na adaletsizlik isnadında bulunasın. Haksızlık, ödenmeyen bir haktan gelir. Senin O’na karşı ne hakkın var ki yerine getirilmedi de haksızlık irtikap edildi!..
Allah-u Teâlâ hazretleri seni yokluktan çıkarıp var etmiş: hem de insan olarak… Dikkat etsen; senin dûnunda birçok mahlûkat var ki, pekâlâ onlara bakıp nelere mazhar olduğunu düşünebilirsin.
Cenâb-ı Allah, bazen insanın ayağını alır; onun karşılığında ahirette pek çok şey verir. Ayağını almakla o kimseye aczini, zaafını, fakrını hissettirir. Kalbini kendisine çevirtip, o insanın duygularına inkişaf verirse, çok az bir şey almakla, pek çok şeyler vermiş olur. Demek ki zâhiren olmasa bile, hakikatta bu ona, Allah’ın lûtfunun ifâdesidir. Tıpkı şehit edip cenneti vermesi gibi… Bir insan, muharebede şehit olur. Bu şehâdetle mahkeme-i Kübrâ ve Allah’ın huzurunda, Sıddîkaların, Sâlihlerin gıpta edeceği bir makama yükselir. Onu gören başkaları “Keşke Allah bize de harp meydanında şehâdet nasip etseydi” derler. Binâenaleyh, böyle bir insan parça parça da olsa çok şey kaybetmiş sayılmaz. Belki aldığı şey ona nispeten çok daha büyüktür.
Çok nâdir olarak, bazı kimseler, bu mevzûda küskünlük, kırgınlık, bedbinlik ve aşağılık duygusu ile inhiraf etseler bile, pek çok kimselerde bu kabil eksiklikler, daha fazla, Allah’a teveccühe vesile olmuştur. Bu itibarla haşarât-ı muzırra nev’inden bir kısım kimselerin, bu meseledeki kayıplarının serrişte edilmesi yerinde değildir. Bu mevzûda esas olan, ebede namzet insanların ruhlarında o âleme âit iştiyâkı uyarmaktır. Bu ârızalıda, ârızaların itmesiyle Hakk’a teveccühü; başkalarında da ondan ibret alarak kanatlanmaları şeklinde kendini gösteriyorsa, maksada uygun ve hikmetlidir. “Her işte hikmeti vardır,
Abes fiil işlemez Allah.“
Kaynak: Asrın Getirdiği Tereddütler 1