فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمَا صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَٓاءَ ف۪يمَٓا اٰتٰيهُمَاۚ فَتَعَالَى اللّٰهُ عَمَّايُشْرِكُونَ
“Fakat Allah kendilerine kusursuz bir çocuk verince, annesi de babası da ölçüyü kaçırıp verdiği çocuk sebebiyle şirke bulaştılar. Tuttular, Allah’a birtakım şerikler yakıştırdılar. Halbuki Allah onların yakıştırdıkları her türlü ortaktan münezzehtir.” (A’râf sûresi, 7/190.)
Hissî olan mes’elelerden dolayı insan muhasebe olmayabilir. Ancak insan, dinî duygu ve düşüncesi ile fıtratındaki duygularını ta’dil etmekle mükelleftir. Meselâ insan, aşırı yeme, içme arzusu duyabilir ve aristokrat bir yaşayış isteyebilir. Hatta bu hususlarda şiddetli hırs gösterip, işin önünü sonunu düşünmeden hareket edebilir. Zira insan, fıtratı itibariyle cimri ve aceleci olarak halkedilmiştir. Yani bunlar onun fıtratında vardır. Ayrıca, onda hem kin, nefret ve adâvet gibi hususlar, hem de sevgi, muhabbet ve insanlık gibi hasletler vardır. Bütün bu saydıklarımız insanda, iyiye ve kötüye açılan birer koridor hükmündedirler.
Bu itibarla da insan, mahiyetindeki kötülüklere açılan kapıları kapamalı ve kötü duygularını ve tutkularını mutlaka dinî düşünce ve dinî duygu ile zabt u rabt altına almalıdır ki, biz buna dindeki ifadesiyle, “fıtrat-ı saniye” kazanma diyoruz. İnsan böyle bir fıtratı kazanmalıdır ki, kendisi için mukadder olan kemâlâtı idrak edebilsin. Yani herşey olmaya müsâit olan fıtratını, birşey olmaya, yani mü’min olmaya tevcih edebilsin.
İşte bunun gibi evlât sevgisi de fıtratta vardır. Bu sevgi olmazsa çocuklara bakılmaz, onlar okutulmaz ve neticede de ülke ve insanlık yükselmez. Evet etrafımızda bir sürü asi evlât var, ama yine de ana-babaları onlara bakıyor. Bu tabii sevgi ve alâka olmasaydı sokaklar terkedilmiş insanlarla dolar, taşardı. Ne var ki, diğer duygularda olduğu gibi burada da, kalpler Allah sevgisiyle ta’dil edilmelidir ki, istikamet elde edilebilsin.
Evet, hayat Allah’la irtibat yörüngeli olmazsa inhiraf kaçınılmazdır. Bu itibarla evvelâ Allah sevgisi vicdanda kökleşmelidir ki, -bu da egzersize bağlıdır- insan Allah nezdinde değer ifade eden bir şey olsun. Bir insan, rûhî hayatında hiç egzersiz yapmadan “Ben mal ve evladımı sana feda ediyorum Allah’ım” dese bu bazen riya, hatta yalan da olabilir. Bütün kötü huyların rûhdan kovulması, bütün güzel hasletlerin tekrar ber tekrar yaşanması lazımdır ki, İslâm benliğimizin derinliklerine sinsin, tabiatımızın bir parçası haline gelsin ve davranışlarımızı tabiîleştirsin… Yoksa dual düşünme ve dual yaşamadan kurtulmamız mümkün değildir.
Kaynak: Fasıldan Fasıla II, “Çocuk-Şirk Münasebeti”