Buradaki “Arş” kelimesi ile “mahal” zikredilip “hal” murad edilmektedir. Yani bununla da Belkıs’ın kavmi üzerindeki hakimiyetine, sultasına işâret edilmiştir. Nitekim, daha sonraki âyetlerde bu husus açık olarak anlatılmaktadır. (Bkz.: Neml sûresi, 27/24-35.)
Arı ve karınca topluluklarında kraliçe ve teb’a arasındaki münasebetle, Belkıs’ın tahtı ve teb’ası arasındaki münasebette bir benzerlik var ki, bu da Kur’ân’ın mu’cizevî tasvir ve tesbît gücü sayesinde harikulade bir üslupla ifade edilmiş.
Şimdi, âyet, kadının cemiyet içindeki pozisyonuna temasla, bir yönüyle doğurganlığını, diğer yönüyle de cemiyette sahip olduğu payeyi dile getirmektedir. Biz, Kur’ân’ın bu ifade tarzından kadının o dönem itibariyle toplumdaki mevkiini de tam anlamış oluyoruz. Yani, kadın, kendi tebasına karşı tam ve tartışmasız hakimiyetiyle, öyle bir mevkidedir ki, bir dediği iki edilmemektedir.
Ve gele gele bu değer ve bu kıymet, İslâmiyet ile dengeli olarak kemale ermiştir. Nasıl İslâmiyet sayesinde hemen her sahada insanoğluna kemale erme yolları açılmıştır; aynen öyle de kadın kadınlık değerlerine onun sayesinde ulaşabilmiş kendi olabilmiş ve bir şehvet vasıtası olmaktan kurtularak; tenasülün bereketli bir kaynağı haline gelmiştir. Bu mes’elede de öyle olmuştur. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) de “İzdivaç ederken, doğurgan olanlarla izdivaç edin” (Ebû Dâvûd, nikâh 4; Nesâî, nikâh 11; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 3/158, 245.) buyurmakla, kadının bu mübarek yönüne dikkatleri çekmiştir. (Kaynak: Fasıldan Fasıla II, “Ve Lehâ Arşun Azim”)