فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَاوَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا
Derken doğum sancısı onu bir hurma ağacına dayanmaya zorladı. “Ay! ” dedi, “n’olaydım, keşke bu iş başıma gelmeden öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım! ” (Meryem, 19/23)
Her insanın kendi değerlendirmeleri içerisinde aşırı derecede ehemmiyet verdiği ve büyük gördüğü mes’elelerden ötürü kullandığı bir kısım tabirler vardır. Meselâ, Hz. Ebu Bekir’in -hadîs kriterleri açısında zayıf dahi olsa, söylediği muhtemel olan- “Ya Rabbi vücudumu o kadar büyüt o kadar büyüt ki Cehennemi ben doldurayım” ve Bediüzzaman Hazretlerinin “Milletimin imanını selamette görürsem, Cehennem alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü, vücudum yanarken gönlüm gül-gülistan olur” demeleri gibi. Bu mes’e-leler onlarda, bir ruh haline göre söylenmiştir.
Hz. Meryem’de de iffet öylesine bir şuur haline gelmişti ki, hakkında düşünülen ve söylenilen şeyler karşısında böyle bir ifade de bulunması normal olsa gerek. Evet o, âdeta iffetten bir âbideydi ve mahiyet-i nezihânesinin değil böyle bir çamur atılmaya, bir gül atılmaya da tahammülü yoktu. Bu itibarla, bu şuurda olan bir insanın, böylesi bir söz söylemesi normal karşılanmalıdır. (Kaynak: Fasıldan Fasıla 1, “Keşke Unutulup Gitseydim”)